14 Aralık 2008 Pazar


Ali Çankırılı

Benimle oynarmısın Anne

Çocuklarımız ne kadar üretici olurlarsa olsunlar.her çocuk zaman zaman sıkılır ve huysuzlanır.Bu kitap böyle anlarda çocuklarınızı sıkıntıdan kurtarmak,aynı zamanda onlara el becerileri kazandırmak ve öğrenme yeteneklerini geliştirmek amacı ile hazırlanmıştır.

Biz bu kitaptaki bazı oyunlar için henüz küçüğüz ama Anılın en sevdiği oyun sandalyelere ip gererek salon valeybolu oynamak.siz siz olun oyun konusunu hafife almayın:)

11 Aralık 2008 Perşembe

Çocuklarda uyku sorunları...

Uyku karmaşık, beyin işlevi ve psikoloji ile ilgili yaşamsal bir durumdur. Dış etkenlere açık, bireyin duygusal ve içgüdüsel yaşamıyla ilgili gelişimsel bir işlevdir. Şu üç dönemi içermektedir: Bunlar uykuya dalma, rüyasız uyku ve rüyalı uyku dönemleridir. Uykuya dalma döneminde yavaş yavaş çevre ve beden ile ilgili algılar azalarak kişi uyku dönemine geçmektedir. Rüyasız uyku dönemi bedenin temel yapı taşları olan proteinlerin yeniden oluşturulduğu ve kişinin fiziksel yorgunluğunu atarak dinlenmeyi sağlayan dönemdir. Ayrıca bu dönemde büyüme hormonu salgılanır. Rüyalı uyku dönemi, uyuyan kişide göz kapaklarında ve gözlerinde hareketlerin başlaması ile fark edilir. Rüyalar başlar, bu dönemde görülen rüya ile uyumlu olarak beden hareketlerinin ortaya çıkmaması için kasların gerginliği kaybolmuştur. Eğer böyle bir düzenleme olmasaydı gördüğümüz rüya ile hareket edecek, hatta yataktan kalkıp dolaşacaktık. Bu özellik yenidoğan bebeklerde tam oluşmadığından el ve ayaklarda ya da yüzde, bazen gövde de küçük hareketler olabilmektedir. Bu dönem doğumda yaklaşık uykunun yarısını oluşturmakta, bir yaşından sonra ise erişkindeki gibi yaklaşık uykunun beşte birine düşmektedir. Uykunun rüya döneminde bir çok ruhsal olay gerçekleşmektedir. Bu dönemde gerilimler boşalmakta ya da serbestleşmekte, hatırlanan her şey ve gündüz yaşananlar birbirine bağlanarak, programlanmaktadır. Gündüz uyanık iken algılanan duyumlar rüya aracılığıyla yapılanırlar. Yenidoğanlarda ve bebeklerde rüyalar, uykuya daldıktan 30-45 dakika sonra, büyük çocuklarda ise 120 dakika sonra ortaya çıkmaktadır.

Doğumdan sonraki dönemde süt çocuğu için bedensel gereksinimler uykuyu etkilemektedir. Açlık uyandırmakta, tokluk ise uykuya dalmayı kolaylaştırmaktadır. Bu dönemdeki uykusuzluklarda anne tarafından bebeğin beslenmesi ya da duygusal desteklenmesinin yetersiz, ters ya da aşırı bir biçimde karşılandığı görülmektedir. Uyku bebek için ritmik ve temel bir gereksinimdir. Yenidoğan döneminden başlayarak bebeklerin ya da çocukların uyku özelliklerine bakıldığında birçok değişiklikler görülmektedir. Bunlar bireyseldir ya da dönemlere bağlıdır. Bebekler içinde çok uyuyanlar olduğu gibi az uyuyanlar da vardır. İlk aylarda uykusuzluk sıradan bir durumdur, ancak sonuçları nedeni ile aile için önemlidir. Ortaya çıkan gerginlik ve sinirlilik durumu yalnız çocuğun uykusuzluğunu artırmaz, yeni çatışmaları da ortaya çıkarır. Uykusuzluğun önemi ve ağırlığı bebeğin yaşı, gelişim düzeyi ve kişisel özelliklerine bağlı olarak belirlenir. Yenidoğan 19-23 saat uyur. Başlangıçta aralıklı ve parçalara bölünmüş bir uyku biçimindedir. Yavaş yavaş gece ağırlıklı olarak gelişir, üçüncü yıla doğru derinliğine kavuşur.

Uykusuzluk nedenlerine bakacak olursak; bedensel bir hastalık sırasında çekilen sıkıntı ve acı uyku işlevinin bozulmasına yol açmaktadır. Ayrıca odanın sıcak-soğuk ya da gürültülü olması gibi dış etkenler de uykuyu bozacaktır. 2-3 aylık bebekler çığırtkandır, kolay uyarılabilir, sinirlidir. Bu özellikler ise annede sabırsızlık, yetersizlik gibi ilişkiden kaynaklanan zorlukları yaratabilir. İlk aylardaki bakımın niteliği, sürekliliği ve yumuşaklığı çok önemlidir. Bebeğin hareket ve dil becerisinin gelişme düzeyi, altının temizlenmesi, anne ile bebek ilişkisinin biçimi, ailenin yaşam şekli, iklim, çocuğu paylaşan birden fazla kişinin olması, annenin sıkıntı ya da huzursuzlukları gibi bir çok özellik uykuyu etkileyecektir. Uykusuzluk bazen bebeğin, bazen de annenin kişilik özelliklerinden kaynaklanır ve çatışmaların sonucudur. Uyku sorunu genellikle duyarlı bir bebek ile yetenekleri bakımından yetersiz bir anne arasındaki iyi işlemeyen bir ilişkinin işaretidir.

Uyku bozukluklarının önemli bir kısmı ikinci yılda ortaya çıkar. Bebek bu yaşta kolay uyarılır bir durumdadır. Uykuya dalma sıklıkla zordur. Oto-erotik tutumlar, geçiş nesnelerine bağlanma, uyuma ritüelleri (törenleri) sıktır. Yaklaşık 12 saat süren gece uykusu ve 3-4 yaşına kadar sürecek gündüz uykuları vardır. Uyku sakindir, sessizlik, karanlık ve uygun koşullar ister. Bebekler ve çocuklar genellikle emme ve yemek yeme ile karnının doyması ya da anne babasıyla geçirdiği doyurucu bir ilişki sonrasında uykuya dalmakta, bazen de ağlama, inatlaşma gibi bir gerginlikten sonra uyumaktadırlar. Bu dönemde uykunun niteliği bebeğin anne tarafından ele alınma biçimine bağlıdır. Eğer bedensel ve psikolojik gereksinimleri karşılanmamışsa bebek uyanır ve doyurulmasını bekler. Uykunun korunması annenin işlevidir, daha sonra rüyalar aracılığıyla gelişir. Rüyalar psikolojik açıdan isteklerin gerçekleşmesine yardımcı olan bir araç gibidir. Yaşamın ilk döneminde ise bu işlev ancak emme amaçlıdır.

Çocuklarda uykuya dalma zorlukları
İkinci ile altıncı yaşlar arasında aşırı hareketli olan çocuk uykuya dalma konusunda direnebilir. Ayrıca ilk kaygılı rüyalar da bu zorluğu arttırır. Bu dönemde yatmaya direnen çocuk çeşitli bahaneler bulur. Korktuğunu, yalnız yatamadığını söyleyerek anne baba ile yatmak isteyebilir, odasında gece bir ışık yakılmasını ister, bir oyuncak ya da yastık gibi uykuya geçişi kolaylaştıracak bir eşyaya sarılabilir, ilk bir yılda gördüğümüz davranışlardan olan parmak emme ile rahatlamaya çalışabilir ya da aileden birinin anlatacağı masala bağlanır. Dış ortamdaki koşulların uygunsuzluğu (gürültü, anne baba ile birlikte yatma, uyku saatinin düzensizliği), uygun olmayan dış baskılar (aşırı baskıcı anne babasına karşı otonomisini korumaya çalışan çocuk) ve sıkıntılı ya da çatışmalı bir ev ortamı bu geçiş dönemini bozar.

Çocuk rüyalardan ya hoşlanır ya da çoğu zaman bildirildiği gibi korku ile güçlü tepkiler sergileyebilir. Rahatsız edici rüyalar çocuk 3, 6 ve 10 yaşında iken en yoğundur. İki yaşındaki çocuğun rüyaları kovalanmak ya da ısırılmak ile ilgili olabilmekte, dört yaşında ise bazı hayvan rüyaları ile iyi ya da kötü insanlarla karşılaşılan rüyalar başlamaktadır. Beş ya da altı yaşlarında öldürme ya da yaralanma ile uçma, arabada olma ve belirgin hayaletlerin olduğu rüyalar vardır. Çocuklukta saldırgan rüyalar oldukça ender görülür, onun yerine çocuğun bağımlılığını yansıtan tehlikede olduğu şeklinde rüyalar görülür. Beş yaşına doğru çocuk o zamana kadar gerçek yaşantılar olduğuna inandığı rüyaların gerçek olmadığını fark etmeye başlar. Yedi yaşına gelinceye kadar çocuklar rüyaların kendileri tarafından yaratıldığını bilirler. Üç ile altıncı yaşlar arasındaki çocukların, anne babaları ile bağlantılarını sürdürebilmek, odalarını daha gerçekçi ve daha az korkutucu bir şekilde görebilmek için yatak odalarının kapısını ya da ışığını açmak istemeleri doğaldır. Zaman zaman çocuklar rüyalardan kaçmak için yatmağa gitmeyi reddedebilirler. Uykuya dalma güçlükleri genellikle rüya görmelerle bağlantılıdır. Uyku dünyasında iken gerçek dünyadan kopmamak için güvenliği sağlayan koruyucu yöntemlerin oluşturulduğu alışkanlıklar geliştirilir.

Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde uyuma ve uyku ile ilgili sorunların başında yatağa gidip uyuma konusunda direnme gelmektedir. Çocuk ağlar, yatırıldıktan sonra kalkar, anne baba ile uzun çekişmeler yaşar. Bu direnme kimi çocukta yatma korkusuna dönebilmektedir. Çocuk odasının ışığını açmakta, kapıyı aralık tutma, anne baba arasında ya da koltukta uyumaktadır. Uyumadan yatağına geçmez. Sıklıkla sıkıntılı rüyalar sonrasında ortaya çıkar. Çocukların uyku için yatağa gitmeden önce geliştirdikleri kendilerine özel yatma törenleri olabilmektedir. Bu törenler 3-6 yaşları arasında sıktır. Yastık, oyuncak gibi bir eşya olmalıdır. Ayrıca bir bardak su, şeker, aynı masalın anlatılmasını ister. Bunlar her zaman aynı şekilde olmalıdır. İlişkinin kesilecek olması kaygısıyla ortaya çıkan sıkıntının giderilmesine yönelik belirtilerdir.

Bebek ve çocuklarda sorun yaratan ya da tedavi gerektiren uykusuzluk çok nadirdir. İleri yaş çocuğu ve ergende gözlenir. Bu çocukların ya da gençlerin uyku saatlerinin 21:00- 22:00 yerine saat 01:00-02:00 olacak şekilde kaydığı, bu nedenle sabah daha geç kalktıkları görülmektedir. Nedenleri arasında gencin kendi yaşamını kontrol etme çabası, TV seyretme, radyo dinleme ve geç zamanlara kadar okuma gibi erken çocukluk alışkanlıklarının yani yatma törenlerini sürdürmeleri nedeniyle ortaya çıkabilmektedir.

Uyku ile ilgili sorunlar
Gece terörü (night terror)
Gece çocuk yatağında ağlar, gözleri dalgın bir şekilde bakar, korkmuş bir yüz ifadesi vardır. Çevresini tanımaz, solgundur, terler, çarpıntısı vardır. Bu durum bir kaç dakika sürer. Çocuk tekrar uyur. Çocuk sabah uyandığında, gece olanlarla ilgili hiç bir şey hatırlamaz. Uykusunun rüyasız uyku döneminde ortaya çıkmaktadır. Genellikle 5-6 yaşlarına doğru azalarak kaybolur. Seyrek olarak kaybolmaz ve tedavi gerektirir.

Sıkıntılı düşler
Çocukların % 30'unda olur. İkinci yaştan sonra görülür. Çocuk uyanır, ağlar, bağırır, yardım ister. Sıklıkla sabah hatırlanır. Sıkıntılı düşler genellikle uyku başında görülür, güzel rüyalar ise genellikle sabaha karşıdır. Özellikle çocuğun yaşantısında yoğun sıkıntılı bir olay varsa sıradan bir durumdur, ayrıca ruhsal aygıtın yapılanmasının bir göstergesidir. 4-5 yaşından sonra şiddeti giderek azalır. Çocuk uyanır, endişelidir. Anne babasının yatağına gider ve uyumaya devam eder.

Uyurgezerlik
Erkeklerde daha sıktır. 7-12 yaşlar arasında görülür. Ailede uyurgezerlik olanlarda daha sıktır. Gecenin ilk yarısında çocuk yataktan kalkar. Bazen karmaşık, her zaman aynı şekilde tekrarlanan bir etkinlik içine girer. 10-30 dakika sonra tekrar yatar, uykusuna devam eder. Sabah hiçbir şey hatırlamaz. En basit şeklinde gözler açılır ve yataktan kalkmaya çalışır. Altı ile on iki yaşları arasındaki çocukların altıda birinde en az bir kez olurken, bunların ancak % 3-5'inde uyurgezerlik gelişir. Rüyasız uyku döneminde görülür.

Doç. Dr. Selahattin Şenol

25 Kasım 2008 Salı

İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken

İşte bir çırpıda okuduğum diğer seri umarım sizlere de faydalı olur


'''İki yaşındaki bir çocuğun ebeveyni olduğunuzda, her gün, heyecan verici bir yolculuktur. Onlar Büyüdükçe serisinin ikinci kitabı olan İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken'de, Ebeveyn dergisinin uzman editörleri, dikkate değer üçüncü yıla doğru çocuğunuzun ne düşünüp hissettiğini -ve çocuğunuzun gelişebileceği besleyici ve güvenli çevreyi sizin nasıl sağlayacağınızı- anlatıyorlar.
Kitapta her bölüm gelişimin farklı kilometretaşları -dil gelişiminden öğrenmeye, paylaşma ve sabırlı olmak- üzere odaklanıyor. İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken, çocuğunuzun bakış açısından -endişeleri, meydan okumaları ve heyecanları- onun ne yaşadığını açıklayarak, yavaş yavaş gelişen davranışlarındaki günlük değişimlere sizi hazırlar. Çocuğunuzu tanıyarak, benmerkezcilik ten sosyalleşmeye, mutlak bağımlılıktan, bağımsızlığa geçerken onu desteklemenin en verimli yöntemlerini öğreneceksiniz. Bu kaynak ayrıca, çocuğunuzun cinsiyetinin farkında olması, tuvalet eğitimi ve hatta aileye yeni bir kardeşin katılmasıyla oluşan kıskançlık gibi ortak ama karmaşık sorunlarla başa çıkmak konusunda pratik tavsiyeler sağlar.'''

Aslında kitapta en çok hoşuma giden Muhteşem 2'yi anlattığı ön yazı :) Şu aralar bizim dönem çocuklarının anneleri panikle Trouble 2'yu bekliyoruz, ön yazı ise beni birazcık olsun rahatlattı.Bunun sebebini acıklayayım oncelikle. Kitap aslında cok fazla yeni bir sey soylemiyor, ozellikle serinin diger kitaplarını okuyunca soylenenler birbirine aynı. En cok uzerinde durulan, cocugumuzla olan iliskimizde onunla empati kurabilmek. Ama onsoz ve sonrasında yine kitabın icinde bahsedilen, neden Trouble 2 değil, Muhteşem 2'ler....

Çünkü 2 yaş, bir çocuk için bir sürü ilkin ve sevgi patlamasının yaşanması. Çocuğunuz bu sene içinde, belki de başka hiçbir zaman söylemeyeceği kadar çok 'seni seviyorum' diyecek, sizi öpecek, sizi kucaklayacak diyor. En az 'Hayır' dediği kadar sık sık bize, yani annelere sevgilerini gösterecekler bu sene

Kitabı sadece bunun için mi tavsiye ediyorum peki, tabii ki hayır. Kitap 2 yaşındaki çocuğun öfke patlamalarını çok güzel anlatıyor. Ve yine bu krizler sırasında bizlerin neden sakin olmamız gerektiğini anlatıyor. Hani bazen okuyorum, çocugum sinirleniyor, ben d ekendimi tutamıyorum, ben de öfkelenip ona bağırıyorum diye yazan anneler için özellikle tavsiye ederim. Kitap bu konuda da güzel bir noktanın üzerinde durmuş.

'Çocuğumuz bizi sinirlendirmek için' yapmıyor bunları. Çocuğumuz o sırada onun yaptığının neticesinde bizim sinirlenemeceğimizi öngöremez. O sadece bir şeyin olmasını istediğinde, bir şeyin yapılmasını istediğinde, henüz zaman kavramı olmadığından onun hemen olmasını ister. Veya bir şeye kızdıgında toplumda ogretilmiş davranıslar seklinde davranmayı bilmez. İşte burada devreye biz giriyoruz.

Mesela, çocugumuz elinden oyuncagı alındıgında, karsısındaki cocuga vurur, ısırır, bagırır, ve bunun neticesinde karsısındaki cocuk canı yandıgından elindeki oyuncagı bırakır. Sonuc, bizim cocugumuz, tepki gostermistir ve sonucta istedigini almıstır. Ama bunu yaparken karsıdakinin canını yaktıgını bilmez. İşte bizim ona bunu ogretmemiz gerekiyor. Onun ısırması, vurması sonucunda, karsıdaki cocugun canını yaktıgını bilmesi gerekiyor, yani bizim ona bunu ogretmemiz gerekiyor. Ogrensin diye ona vurarak, ısırarak değil tabi, biz ona bunu anlatacagız.

İlki korkuların oluşması. Bu dönem çocuklarında korkular oluşmaya başlıyormuş.

Gelelim ne yapmak gerektigine. Bu dönem çcocuklarda bir takım korkuların olması dogalmış. Uyku kısmında ise daha cok oluyormuş. Çocuklar bizlere göre daha derin uyuduklarından bizlerin gordugunden daha fazla kaus gorurlermiş. Bu dönem çocuklarının korkularıyla dalga gecmemek, onların korkularını kucumsememek gerekirmiş. Mesela cocuk canavardan mı korkuyor, kesinlikle canavar yok demek yerine, canavardan nasıl korunabilecegi ne dair yontemler daha işe yararmış. Gece uyumadan önce canavar avına cıkmak, yanına gece lambası koymak, kapısını acık bırakmak gibi yontemlerle cocugun ihtiyac anında yanında olmak gerkiyormus. Ve mumkunse yanınızda yatırmayın diyor. Eğer cok mecbursanız, korkuları gecene kadar kendi odasında siz de yanına koyacagınız bir yatakta veya sizin odanızda başka bir yatakta yatırın, ama yanınıza almayın diyor.

Kopekten mi korkuyor, sokakta kopek gorunce, kucagınıza alın, denizden sudan mı korkuyor, sokmayın suya, bir sonraki deniz sezonunda suya girsin diye onermiş kitap. Sokma konusunda ikna olmuyorsa sakın ısrarcı olmayın diyor.

Bir diğer bolum de, Paylaşmak.

Bu yaştaki çocuklar henüz paylaşmayı bilmediklerind en bunda biizm rol modeli olmamız gerekiyor. Çünkü çocuklar için onların herseyi sadece onlarındır, başkalarının her şeyi de onlarındır hatta

Çünkü cocuk bir oyuncagını başka bir arkadaşına verdiğinde onun sonsuza kadar gittiğini düşündüğünden vermek istemezmiş. Burada da çeşitli oyunlarla çocuğu alıştırmak gerekiyormuş. Mesela karşılıklı top oynamış, 'Top şimdi annede, top şimdi cocukta' gibi, verdiği şeyin daha sonra tekrar kendisine donecegini bilmesi acısından oyunlar oynayarak paylaşmayı ögretebilirmişiz.

Sinir krizleri konusunda ne yapılabilir konusunda bu kitabın ve okudugum diger tum kitapların soyledigi, ofke krizi patlamadan mudahale etmek Wink
Burada da cocugu tanıyıp, gozlemek cok onemli. Hangi durumlarda daha sık yasanıyor, uykusu varken mi, karnı acken mi, kalabalıkta mı, sıcakta mı falan filan... Bunları bilip, bunları önlemek o sinir krizlerini önlemekten daha kolay. Sinir krizinden sonraysa mudahale daha zor, ama kısaca ozetleyecek olursam;

Sen sakin olacaksın; boylelikle cocuk kontrolu kaybettiginde, annesinin sakin olup kontrolu elinde tuttugunu gordugunde daha kolay sakinleşebilir. Kesinlikle ona sesini duyurmak için yuksek sesle cevap verme, cunku bu onun sesini daha da fazla arttırmasından başka bir işe yaramazmış.

Çocugun duygularını kabul edip, dile getirmek; neden aglıyor, oyuncagı mı dustu, canı mı sıkıldı, canı mı yandı. Onun bulundugu durumu sesli ifade edip, mesela, 'Biliyorum canın sıkıldı TV acmak istiyorsun' seklinde onu anladıgımız belli etmemiz gerekiyormuş.

Onun aglayarak yapmak istedigini yapmamalıyız, mumkunse kriz gecirdigi ortamdan uzaklasabilirs iniz beraberce, markette mi, arka odada mı, degistirin orayı.

Kriz anlarında cocugun guvenligini de saglamak ayrıca onemli bir başka konu. Kendini etrafta yerlere atıyorsa cevreyi de o gozle taramamız gerekiyor mesela. Kafasını carpabilecegi keskn kose, sert bir sey var mı mesela diye.

Ayrıca cocugunuza arkadan onu sıkmayacak kadar sıkı ve sevgi dolu sarılıp kendini yerlere atmasını engellemek gerekiyormus.


Ama onemli olan ve daha kolay olan, kriz ortaya cıkmadan engellemeye, krize yol acabilecek seyleri ortadan kaldırmaya calısmak diyor

İşte diyorum ya ya benim oğlum uslu yada ben kriz çıkmadan önce bütün olasılıkları detaylı düşündüğümden ortadan kaldırabiliyorum galiba:)henüz gittiğimiz yerlerde kriz yaşamadık evde çoğu zaman yaşıyoruz.bende sesimi onun ağlama sesinden daha fazla çıkartarak "ONU ÇOK İSTEDİĞİNİ BİLİYORUM"ama şimdi olmaması gerekiyor gibi telkinlerde bulunuyorum bir kaç ağlama sonrasında anıl bunu kabul ediyor.çünkü başka seçeneği yok!dışarıdan biri beni duysa bu kız çıldırmış der.ama ne yapalım.çocuk yetiştirmek zor zanaat:)

Bir Yaşında Çocuğunuz Büyürken

Okuduğum en güzel kitaplardan biri.Bir çocuk gözüyle dünyayı algılamak empati yapmak önemliymiş.ben içimdeki çocuğu çok fazla dışarı çıkartığım için güdüsel olarak empati yapıyorum zaten ama yinede bilimsel empati bilimsel gözlem başka bir şeymiş.Akıllıbebekteki arkadaşlarımın sayesinde buldum bu kitabı,diğer serilerinide aldım.iki yaşındaki çocuğunuz büyürken'i de bir çırpıda bitirdim.şimdi sıra 3-4 yaşı okumakta.hepimize kolay gelsin.
ben Anılı bu sayede daha çok anlıyorum.darısı sizlerin başına:)

2 yaşında cocugunuz büyürken
3-4 yaşında çocuğunuz büyürken
5-6 yaşında çocuğunuz büyürken olmak üzere 4 adet kitaplık bir seri. geçenlerde İki Yaşında Çocuğunuz Büyürken'i de bitirdim. Özellikle ilk kitap bana çok yardımcı olmuştu.

Bu kitap bana oğlumun yaptıklarının aslında bu dönemin özellikleri olduğunu anlamam konusunda çok faydalı olmuştu.

Kitap çeşitli konuları içeriyor ve kitapta çocuğun ağzından da yazılmış yerler var.
Çocukların bazı şeyleri bizi delirtmek, sinirlendirmek için değil, sadece meraktan yaptıklarını bu kitap sayesinde öğrendim :) Mesela bir çocuk neden bardağı ters çevirip sütü döker, sadece meraktan , çevirdiğinde dökülecek mi diye :)
Peki bunu öğrendi, neden başka bir defa daha yapıyor, çünkü yine dökülecek mi diye merak ediyor :)

Yine bu kitapta cok onemli bir diger bolum ise suc ve ceza :)

Kesinlikle ama kesinlikle 12-24 ay arası dönemde cocuk cezadan anlamıyor. Vurmak kesinlikle yapılmaması gereken bir sey. Cunku cocugun dayak yediginde tek dusundugu 'Beni her zaman seven-kollayan biri canımı yaktı' oluyor ve bu dayagın kesinlikle onun yaptıgı hangi davranısın etkisiyle oldugunun ayrımında oldugunu anlayamıyormus. O yüzden dayak zaten hic bir kosulda olmamalı ama bir de neden olmaması gerektiginin cevabı bu iste.

Yine aynı sey ceza icin de gecerli, cocuk yanlıs bir sey yaptıgında kesinlikle ama kesinlikle oda hapsi bu yasta yapılmaması gereken bir seymiş. Çünkü yine yukarıdaki sebepten dolayı cocugumuz onu sevmedigimiz korkusuna kapılıyormus. Bu yasta agladıgında sakinlesene kadar odada oturtmak soz konusu bile olmamalı, onun yerine aglarken yanında durup, ama onunla degil, baska bir seyle ilgilenmek en dogrusuymus. Hatta kendi kendinize sarkı mırıldanın veya biriyle sohbet edin diyor yine aynı kitap.

Bir de bu kitaptan başka bir sey ;

Çocukların elektronik aletlere merakı. Düşünsenize, bir dugmeye basıyorsunuz ve birden karanlık bir ekrandan bir sürü hareketli görüntü, sarkılar, reklamlar cıkıyor. Veya CD caların bir dugmesine dokunuyor ve vıjjjjjjt cd nin kapagı acılıyor. Hangi kuvvet bir cocugu bunu yapmaktan alıkoyabilir ki. Hiçbir kuvvet :)

Çocuğunuz TV'nin acma kapama dğğmesine basıp actıgında ortaya cıkan renkli dünyayı açmamasını hiçbir HAYIR sağlayamaz. O yüzden çocuk bunu yaparken ısrarla bu çocuk hiç laftan anlamıyor diye düşünmeyin boş yere. Onun yerine elektrik prizinden kapatın, onun ulaşamayacağı şekilde. O ufaklık sadece dünyayı keşfetmeye çalışıyor. Ve bunu yaparken de tek düşündüğü hem kendisinin hem de annesinin mutlu olması.

Yine bir başka konu ;

Bu yaşta çocuklarımız yeni yürümeye başlıyorlar, yani bir anlamda artık özgürleşiyorlar. Bİr yandan dünyayı keşfetmek için bir imkanları var, bunu sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Ama diğer taraftan da dünya onlar için hala kocaman bir yer, içinde hiç beklemedikleri anlarda onları korkutacak seyler var. Bu yaştaki çocuklar yürürlerken birdenbire dönüp kucağına gelmek ister, hemen alın kucağınıza, çünkü hala her istediklerinde sizin onları kucağınıza daha dogrusu güven dolu bir yere alacagınızı bilmeye ihtiyacları varmış. Keza aynı sekilde oyun oynarlarken, dikkat ettiniz mi, oynarken birden bire sizin yanınıza gelirler veya size bakarlar, onun yanındamısınız, onu kolluyor musunuz diye. Parkta oynarken ona bir mesafe bırakın, kendi kendine bir şeyler yapsın, ama sizi her istediğinde de yanında olun ki, dış dunyadan korkup sizin uydunuz haline gelmesin diyor kitap.

Yine hem bu kitap, hem de bir sürü başka kitabın bu yaş cocuklarında ısrarla ustunde durdukları konu, ona kesif imkanı sunmak.

Eger biz onları cok dar bir alana sıkıstırırsak, aman basına bir sey gelmesin, aman yaralanmasın diye, ne bileyim butun cekmeleri kilitlersek, bu kapıları kaparsak, cocuk bir sure sonraa arastırmaktan vazgeçermiş. Bu yüzden cocuk icin guvenli alanlar yaratmamız gerekiyor.Mutf akta, banyoda, odalarda onun cekmeceleri, dolapları olmalı, her turlu guvenlik onlemi alınmıs sekilde. Bunu atlamayın, yoksa bir sure sonra hıc bir seye dokunmayan, merak etmeyen cocuklar olma ihtimalleri varmış.

12-24 ay bebeğinizin sinir krizleriyle başa çıkmakla alakalı kitaptan kısa özetler verecek olursam ;)
Sakin olun
Eğer o kriz geçirirken siz de üzülürseniz, bu çocuğunuzun sakinleşmesini zorlastırır, bu durumda kontrolu sizin ele almanıza ihtiyac duyar

Yavaş konuşun
Hafif ton hem onun sakinleşmesini sağlar, hem de sizin ne söylediğinizi anlamak için, sakin olmak ve sizi duymak için odaklanmak zorunda kalır.

Krizin ortasında, cocugunuza nedenini sormayın veya bu konuda tartışmayın
Bu durumdayken sizin hiçbir soylediginizi anlamayacaktır, sadece onu sakinleştirecegini düşündüğünüz seyleri soyleyin.

Onu sarın
Onu sıkıca tutun, boylece kendine veya etrafına zarar vermesini onlersiniz, ama kesinlikle yalnız bırakmayın !

Dikkatini dagıtmaya calısın
Sinir krizi sonlanmaya yaınken dikkatini başka yöne cekmeye calısın. Sinir krizine odaklanmadan, onun dikkatini cekebilecek yeni bir seyle ilgisini kazanabilirsin iz.

Patlamaya göz yumun
Bu sekilde davranmandan hoslanmıyorum deyin ve isinize devam edin veya sarkı soyleyin. Ancak cocugunuz hassas bir donemde ise bu yöntem tavsiye edilmiyor, bu durumda onu rahatlatmak daha etkili bir yöntemmiş.

Başkalarının ne düşünecegini önemsemeyin
Vaktiyle cocugu olan herkes cocuklardaki sinir krizinin ne oldugunu gayet iyi bilir, oyüzden bos yere kızarmayın

Pes etmeyin
İşte en önemlisi, çünkü bir defa pes ederseniz, sizin de bir sınırınız oldugunu ögrenir ve bunu her seferinde bulmaya calısır

Kitabın cezayla ilgili söyledikleri de çok hoşuma gitmişti
''Bir yaşındaki bir çocuğun hayatında ceza diye bir sey yoktur. Poposuna veya eline hafifce vurmak, onun için önemli olan insanları taklit ederek ögrenmeye calıstıgı dunya hakkında olumsuz fkirlere kapılmasına neden olur. Vurmanın ona ögretecegi tek sey, genellikle ona karsı iyi olan yetiskinlerin bazen canını acıtabilecegidir. Yapmıs oldugu seyle, sizin yaptıgınız arasondaki baglantıyı kurabilecek yetenege henüz sahip degildir. Bu yastaki bir cocugun neden-sonuc ilişkisini kurabilmesi icin fazla karmasıktır. Sahip oldugu üstünlükleri elinden alamk da aynı sekilde buyuk cocuklar icin etkili olabilir, ancak bu yastaki cocukta işe yaramaz.''

14 Kasım 2008 Cuma

Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler


Anıla hamile kalır kalmaz can dostum yeliz'in ilk hediyesi idi bu kitap.İnanılmaz kolay anlatımı sayesinde doğurmaktan hiç korkmadım.Tüm hamilelerin okumasını tavsiye ederim.Bebeğinizin ay ay gelişimini,erkeklerinde doğum yaptıklarını,ilk yardımı herşeyi bir arada toplayan bilgi deposunu şiddetle tavsiye ederim.

Herhalde bu kitabı okuduğumdan Anıl bu kadar Akıllı ve Sakin bir çocuk:)))

22 Ekim 2008 Çarşamba


Kitabın temel amacı Aile içi etkileşimini sağlıklı kılmaktır.Ancak çocuğuyla daha iyi bir "iletişim" kurmak ,onunla var olan çatışmaları ortadan kaldırmak isteyen anne-baba öncelikle "kendini değiştirmek" konusunda "istekli" ve "karalı" olmalı.

Çocuğuna gerçek servet bırakmak isteyen anne-baba ona iyi "dinlemeyi"öğretir
.

ben bu kitaptan oldukça zevk aldım.resimlerle anlatılmış olması ayrıca bir kolaylık.sizlere bu kitabıda tavsiye ediyorum.iyi okumalar...

23 Nisan 2008 Çarşamba

23 Nisan Etkinliğinde...

23 nisan gösterilerine gittiğimizde.palyaço kılığındaki abla önce korkucağımdan çekinmiş.ama baktı ki ben hiç korkmuyorum "gel dedi""seninle bir fotoğraf çektirelim"bende koşa koşa çektirdim nasıl ama:)

8 Şubat 2008 Cuma

Çocuk Psikolojisi

Çocukla İletişim Kurma Yolları


İletişim sosyal sürecin hayati noktasıdır.Özellikle çocukla kurulacak tutarlı ve etkili bir iletişim, çocuk eğitiminin ve mutlu bir yaşamın temel taşıdır.İletişimde kişiyi etkili kılan,insanlarla yapıcı olarak konuşmasını öğrenmedir.Aynı zamanda iletişimde temel ilke kabul etmedir.Başkalarını olduğu gibi kabul etmek ,ilişkileri kuvvetlendirmede en önemli etkendir.Bu nedenle çocuğa yakınlaşırken onu ana-baba veya öğretmen olarak olduğu gibi kabullenmeli ve bu haliyle sevdiğini ,önemsediğini hissettirmelidir. unutulmamalıdır ki çocuğu kendi isteklerimiz amaçlarımız yönünde programlamak değil çocuğun yetenek ve özelikleriyle yönlendirmek onu eğitmektir.Çocukla iletişim kurmanın en etkili yolu onu dinlemektir.Onu DUYMAK değil DİNLEMEK önemlidir.Çocuğun anlattığı önemsediği şeyleri pasifçe dinleyip tepkide bulunmamak duymaktır ve çocukla iletişime fazlasıyla zarar verir .Çocuk kendini değersiz hisseder.Olumsuz duygular yaşamasına sebep olur.Çocukta etkin bir iletişim kurmak için ,duygularını ifade etmek ona yardımcı olması gerekir.Genellikle çocuğu üzen-korkutan kötü duygulardan onu uzaklaştırmaya çalışırız .Oysa bu çocuğu daha çok üzer.Çocuk hissetmekle ve o an yaşamakta olduklarını karşıdan sözcüklerle duyduğunda rahatlar.Çünkü bir başkası ,onun iç dünyasında yaşadıklarını anlayabilmiş ve bunu dile getirmiştir.Çocuklarla devamlı uzun ve sıkıcı öğütler ya da mantıklı açıklamalar yerine bir şeyin ne kadar çok istendiğini ona hissettirin.Böylece çocuğun gerçeği kabullenmesi kolaylaşır.Günlük yaşamda gerek ebeveyn-çocuk gerekse eğitimci çocuk alanında yer yer mücadele yaşanır. Öyleki zamanla bu bir güç gösterisi savaşına dönüşür.Böylesi durumda yapılacak en mantıklı şey "çocuk olsaydım böyle bir durumda ben ne yapardım ? " sorusunu cevaplamaktır.Böylece çocuğun karşısında yer yer olmak yerine onun yanında olunacaktır.Çocuğun hatalarını şamar gibi yüzüne vurmak,problemi çözmek yerine,içinden çıkılmaz bir hal olmasına yol açar.Oysa sorunu dile getirip ,açıklık kazandırmak ,çocukların o anda yapmaları gerekeni kendi kendilerine bulmalarına yardımcı olacaktır.Çünkü çocuk suçlanmak yerine konu hakkında bilgilendiklerinde yapması gerekeni anlar.

ÇOCUĞUN AİLE İLE OLAN İLİŞKİLERİ

Anne-baba çocuk ilişkilerini ,içinde yaşanan toplumun etkisi belirler.Türk aile ve sistemine bakıldığında genelde otoriter kısıtlayıcı ,aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının öne çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici ,pasif,uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallarla uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilerle girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır.Bu zamanla öylesi bir hale dönüşür ki çocuk -aile ilişkisi bir kazanma kaybetme gibi bir güç gösterisine dönüşür.Böylece bazen ebeveynler baskın çıkarak çocuk kaybeder, ya da çocuk baskın çıkarak anne babasına kaybettirir.Bu yöntemlerin her ikisi de son derece sağlıksız sonuçlar doğurur.En güzel ve sağlıklı çözüm ,içinde -kaybeden tarafı olmadığı-bir yöntem üretebilmektir.Yeni ebeleyen ve çocuk sorunu karşılıklı doyum ilkesi içinde çözmelidir.İhtiyaçlar karşılıklı dile yetirilmeli ve sorun iki tarafın kabul edebileceği şekilde çözümlenmelidir.Burada önemli olan tarafların kendi ihtiyaç ve haklarını gözetmesi kadar, karşıdakinin ihtiyaç ve haklarına da saygı göstermesidir.Yeni bir uzlaşı noktasında birleşmektir.Anne babalar çocuk eğitirken genelde üç gurupta toplanabilecek davranışlar sergilerler,Bunlardan ilki Denetleyici yaklaşımdır.Burada anne- baba davranışlarının ortak yönü çocuğun tutum ve davranışını değiştirme yaklaşımıdır.

Bunu yaparken de tehdit ve şiddet kullandıkları gibi sevgiyi esirgeme ,küsme ya da aşağılama gibi tepkiler gösterirler Bu aşamada çocuk ,hangi davranışın hangi tepkiyi alacağı konusunda bir fikre sahip değildir .Çocuk korku temelinde büyüdüğü için korkutulmuş sindirilmiş ya da isyankar bir birey olur. Bazen her ikisi bir arada bulunabilir.Diğer bir yaklaşım tarzı destekleyici yaklaşımdır.

Burada çocuğa yakın ilgi gösterilir (hatta sözle veya dokunarak belirtilir),onunla ortak faaliyetlerde bulunulur ve en önemlisi çocuğun benliği onaylanır.Böylece çocukta sağlıklı bir psiko sosyal gelişim yaşanır ve ebeveynlerin beklentilerine daha olumlu cevap verir.

Çünkü çocuk ailesi tarafından olduğu gibi kabullenip ,sevilmiş ve desteklenmiştir.Üçüncü yaklaşım ise pasif yaklaşımdır ki burada aile çocuğun etkinlikleri karşısında son derece ilgisiz ve kayıtsızdır Böylesi ailede yetişen çocukların öğretmen ve arkadaşlarına karsı olumsuz davranışlar sergilediği ve eşyalara zarar verdiği gözlemlenmiştir.Ailelerin aklında bulundurması gereken en önemli unsur ,çocuk bireysel özelikleri ve kapasitesine göre beklenti düzeyi geliştirmektir.Çocuk eğitiminde aile öyle bir yerde durmalıdır ki çocuk her an anne-babanın yanında olduğunu bilerek destek bulsun ,hem de onların hiç görmeyerek özgür hissetsin.

ÇOCUĞUN OKUL VE ÖĞRETMENLE OLAN İLİŞKİLERİ:

Aileden sonra okul,çocuğun ilk temel toplumsallaşma kurumu niteliğini taşır.Çocuk okula başladığında çevresinde uygulaması gereken kurallarla ,özümsenmesi beklenen bilgileri bulur.Eğer birlikte yaşamaya yatkın ve okul olgunluğundaysa uyum da zorluk çekmez.Sınıf içi ve dışı etkinliklere katılır .Kendini ifade etmede zorlanmaz .Tam tersine kişilik özeliği ya da ailenin yanlış tutumu sonucu ,toplu yaşama,çalışma ve oynamaya yatkın değilse okula uyumda zorlanır.Çocuğun okula başlama konusunda hazır bulunuşluğu farklıdır.Bu farkı göz ardı etmek sağlıksız sonuçlar doğurabilir.

*Okul ve Öğretmen:Öğretmenini öğretim yılı başında sergilediği tutum önemlidir.Bu tutum olumsuz davranışları pekiştirebildiği gibi daha iyi ve doyum sağlayıcı bir okul hayatı için yeni umutlar yaratabilir .Her çocuğun kendini duygusal ve sosyal açıdan güvenli hissedebileceği,korkularını ve güvensizliğini yenebileceği öğretmeninin ve arkadaşlarının ona gülmeyeceği bir ortama ihtiyacı vardır. Ancak bundan sonra çocuk korkularını ve güvensizliğini yenmeye ve okulda başarılı olmaya başlaya bilir.Ailesi tarafında gerekli ihtiyaçları karşılanmayan ve kendine güveni olmayan çocuktan okulda yardım olmaksızın kendine olan güvenini geliştirmez beklenmez.Bu durumda öğretmene önemli bir rol düşmektedir.Çocuğa başarabileceği görev ve sorumluluklar verilmeli sınıf gazetesini yönetme ,müzik kolu başkanlığı ,sınıf başkanlığı gibi fırsatlar tanınmalıdır.Böylece çocuk ,yeni yetenekler geliştirebilir.Kendini olan güvenini kazana bilir ve daha önemli başarılar için motive olabilir.Başarısız çocuklara yardımın en önemli öğelerinde biri,başarı tecrübeleri yaratılarak güvenini güçlendirmektir.Çünkü öğrenmekten ve keşfetmekten doğan heyecan ve memnuniyeti tadamamış çocukların normal okul çalışmaları konusunda yeterince gayretli olmaları beklenemez.İlk olarak bir arkadaşıyla birlikte sınıfta bir şeyler sunmak ,ortak ilgileri üzerine bir şeyler konuşmak ,dersin belirli bir konusunun sunulmasının paylaşılması ,bu ilk tecrübelere fırsat hazırlar Zira başarısız çocuklar düşük performansları yüzünden bir türlü gerçekleştirmedikleri paylaşmaya şiddetle ihtiyaç duyarlar.Başarısız çocuk ,genellikle kaybetmekten korkar.Öğretmen çocuğun zayıflıklarında n çok,iyi ve güçlü taraflarından yararlanarak bu korku ile başa çıkmasında yardımcı olabilir.Başarısız çocuk ,öğretmenin kendisini anladığından emin olduğu taktirde onu memnun etmek amacıyla bir çaba içine girebilir İyi bir ödevin ardından çabasını takdir edilmesi sonucu ,çocuk her türlü okul faaliyetiyle daha fazla ilgilenmeye başlayabilir.Ancak bütün bunları yaparken öğretmenin çok sabırlı olması gerekir .Yeterlik duygusu yüksek olan öğretmen ,öğrenci girişimciliğini teşvik eden,onu destekleyen ,bireysel ihtiyaçlara eğilen ,sınıf kontrolüne (disiplinine) az zaman ayıran kişidir.Böyle bir öğrenme ortamı başarı düzeyini artırır. Bunun tersine düşük yeterlik duygusu içindeki öğretmenler çocukları öğrenmeye motive edememekte ve başarısızlık tohumu ekmektedir.Aynı şekilde öğretmen düşük beklenti geliştirdiği öğrencilere genellikle daha az soru sormakta Kısaca,düşük beklenti geliştirilen öğrenciler öğretmenlerinden daha az olumlu,sıcak,kişisel ilgi ve sözler olmayan iletişim almaktadır.Oysa yüksek başarı için,yüksek motivasyon ihtiyaç bulunmaktadır.

Öğretmenin beklentisinin düşük olması daha az övgü ve dikkat Öğretmenin Öğrencide başarı konusundaBeklentilerinin beklentinin az olmasıdaha da azalması Daha az çaba sarfetme ve daha kötü notlar Okul başarısızlığı bir kısırdöngüdür.Bu döngü, ancak öğretmenin beklentisini yüksek tutarak öğrenciyi motive etmesiyle kırılabilir.

ÇOCUĞUN ARKADAŞLARIYLA OLAN İLİŞKİLERİ

Arkadaş İlişkileri:Arkadaşlık gereksinmesi bebelik dönemine kadar uzanır.Ağlayan bebek,yanına bir başkasının yaklaştığını görünce susar.Çocuklar arkadaşlığa ,sadece doyum sağlamak için değil ,aynı zamanda deneyim kazanma amacıyla da gereksinme duyarlar .Çocuklar diğerleriyle birlikte ola ola,grup isteklerini ve kabul edilen davranışı öğrenirler.12 aylık bebekler yan yana getirdiklerinde ,bir karşılıklı ilişki kurma (interaction) isteği görülür.Birbirlerine bakar,yaklaşır,keşfeder ve daha sonra oyuncaklarını paylaşırlar.Ancak bu temaslar çok kısa sürelidir.Bu tür karşılıklı ilişkilerin pek azının süresi bir dakikayı geçer.Yaşamın ikinci yılında yaşıtlar arası ilişkiler daha karmaşık ve çeşitlilik gösteren bir hal alır.Ve 3 yaşına gelindiğinde ,çocuklar yaşıtlarıyla ilişki kurmada kendilerine özgü ve kalıcı yöntemler geliştirmiş olurlar.Bazılarında olumsuz sosyal tavırlar görülür.Bunların kurdukları ilişkiler tartışma ,saldırı ve daha sosyaldirler.Bunlarda yaşıtlarına bir şeyler verme,değerleriyle birlikte faaliyette bulunma ve sevgi gösterileri görülür.3 ve 4 yaşları arasında yaşıtlarla kurulan arkadaşlıkların sayısında artış 6olur.Anaokulu,yaşıtlarla birlikte olma ve onlarla faaliyette bulunma konusunda geniş olanaklar sağlar Ana baba ve öğretmenler ise,çocuğu sosyal faaliyetlere katılması için destekler Dıştan gelen bu desteklere ek olarak çocuğun gelişen bilişsel ,sosyal ve iletişimsel becerileri yaşıtlarıyla daha başarılı ilişkilere girmesine olanak hazırlar (5).

Okul öncesi kurumlardaki 2-6 yaş çocuklarının sosyal etkileşimi,uzmanlarca farklı yöntemlerle ele alınmıştır. Uzmanlardan bazıları araştırmalarda "Gözlem Yöntemleri" ni kullanırlarken, diğerleri "Sosyometrik Teknikler"e ağırlık vermişlerdir. Çalışmalar,arkadaşlığın zamanla tutarlılık kazandığı yolunda birleşmektedir. 2-3 yaş çocuğu,oyun arkadaşını çabucak değiştirebilir ve sınıfta başka bir arkadaşını sevdiğini söyleyebilir.5 yaşlarında ise,çocuğun artık uzunca bir süre beraber olduğu bir ya da iki arkadaşı vardır.Okul öncesi dönemi çocuklarının kişilik özelliklerini inceleyen Harput (1970),bu dönemdeki çocukların büyük bir bölümünün sosyalleşmesi arkadaş canlısı ve dışadönük olduklarını saptamıştır Saldırganlık davranışını konu alarak ele alan Feshbach (1970), " 2-5 Yaş çocuklarında sosyal Davranışının İncelenmesi" konulu 14 araştırmadan 97 sinde,özellikle erkek çocuklarda saldırgan tavır alışlar saptamıştır.

4 yaşından önce çocuklar,normal olarak beraber oldukları,kişilerin oyun arkadaşları olmasını isterler. Onlarla oyun faaliyetlerini paylaşmak arzusundadırlar.Bu dönemde çocuklar,kendileriyle oynayacak bir ya da iki arkadaşlarını seçerler.Önceleri seçtikleri oyun arkadaşları her iki cinsten olabilir.Ancak okula girmeye hazırlandıkları sırada .çocuklar oyun arkadaşlarını kendi cinslerinden seçmeye özen gösterirler.Çünkü sosyal baskı nedeniyle kendi cinslerine uygun oyunlar oynamayı öğrenmelidirler.Çocuk ilkokula başladığında,arkadaşlarının sayısı ve bunların çocuktaki etkisi anaokulundakilere göre daha çoktur.Çocuğun arkadaş sayısında görülen artışa rağmen ,bu dönemde henüz yakın arkadaşlıklara rastlanmaz.Oysa ,son çocuklukta arkadaşlıklar sayı açısından değil ,yoğunluk açısından artış gösterir.

Okul döneminde çocuklar,arkadaşlarını çoğunlukla yakın çevrelerindeki komşularından seçerler.Ancak seçimi yaparken,kendi yaşlarına ,cinslerine ,zihinsel ve sosyal düzeylerine uygun olmalarına özen gösterirler Yıllar ilerledikçe ,arkadaş seçiminde ,yardımseverlik ,dürüstlük,sağduyu sahibi olmak arkadaş canlısı olmak gibi kişilik özellikleri ön sırayı almaya başlar.

Guruplaşmalar ve(Çete Çağı):

Çocuk okula girdikten ve başka çocuklarla ilişki kurmaya başladıktan sonra ,evin civarında yalnız başına ya da bir,iki arkadaşla oynama hevesini kaybeder.Artık o,yalnız başına kalmayı can sıkıcı bulur. Gezilirde, davetlerde veya aile toplantılarda anne babasıyla birlikte bulunmayı arzu etmez.Bu çağda kişisel oyunlardaki ilgi,gurup oyunlarına çevrilir ve arkadaşsız oyun önemini yitirir.Çocukluğun sonlarına doğru arkadaş gurubunun daha etkili oluşunun,kısmen çocuğun zamanının büyük bir bölümünün arkadaşlarıyla birlikte geçirmesini rolü vardır.Çocuğun içine girdiği bu çağa ,sosyal bilincin çok hızlı geliştiği bir dönem olması nedeniyle (Çete Çağı)"Geng Age" adı verilir.Çeteler son çocukluk yıllarının normal sosyal guruplaşmalar-dır. Çete,dışarıdan herhangi bir yardım görmeyen ve sosyal bir hedefi olmayan,kendiliğinden oluşan yöresel bir guruptur.Ortak ilgilere sahip çocukların oluşturdukları oyun guruplarıdır.Anne babaların,öğretmenlerin ya da gençlik liderlerinin herhangi bir desteği olmadan ,çocuklar tarafından kurulmuştur.Bu guruplar,çocukların kendi gereksinmelerine uygun bir toplum meydana getirmeleri için kendiliğinden bir çabanın sonucu oluşurlar.Çete ,otorite itibariyle yetişkinlere düşman olabilirler.Bununla birlikte çeteler,ne yetişkini onayına gereksinim duyar,ne de dışarıdan herhangi bir kontrole bağımlı olmak isterler.Onlar,kendi otoritelerini kendileri sağlarlar.Çocuk ,aile çemberinden ,içinde akranlarının bulunduğu dünyaya doğru kaydıkça,bu kimselerle birlikte olmaktan daha çok doyum sağlamayı öğrenmek zorundadır.Utangaç olsun olmasın,yabancılara dostça yaklaşma yollarını öğrenmelidir.O,artık "akran gurubunu" bir bireyi olur.Bu gurup giderek çocuğun davranış ve tavırları üzerinde etkisini gösterecek ve aile gurubunun yerini alacaktır.Bu akran gurubu ,"birlikte duyan ve hareket eden aşağı yukarı aynı yaştaki kimselerin kümesi"olarak tanımlanabilir.Çocukların ev dışı çevrelerindeki arkadaş ve diğer erişkinlerle olan ilişkileri ,olumlu ve doyum verici biçimde ise,onlar bu türlü bir sosyal ilişkiden memnun kalacaklar ve aynı ilişkilerin yenilenmesini isteyeceklerdir.Aksi gerçekleştiğinde ise,dış dünyayla ilişkilerini kesecekler ve aile üyelerine döneceklerdir.6 yaşından 8 yaşına doğru gurup oyununda giderek bir artma görülür.Bu değişmeye koşut olarak sosyalleşmede de belirgin bir artış meydana gelir.Çocuk daha az bencil ve saldırgan ,buna karşılık ,daha fazla grup bilincine sahip ve yardımsever olur. Tipik bir çocuğun oyun gurubu (ya da çete gurubu ) ortak ilgileri olan çocuklardan oluşur.Bu gurubun temel amacı ,hoş vakit geçirmektir.Yapılan bazı araştırmalar ,neşeli ,iyi,arkadaşça olmak,ilgi ve zevk benzerliği,yakın oturmak gibi faktörlerin arkadaş seçiminde önemli etkenler olduğunu göstermiştir. 6-7 yaşından itibaren kızlar ve erkekler ,,kendi cinslerinden oluşan guruplarıyla birlikte oynamaktan büyük bir zevk duyarlar.Yaklaşık olarak 7 veya8 yaşlarında 11 veya 12 yaşlarına kadar olan son çocukluk çağında ,söz konusu çocuk gurupları 6 kişiden 10 kişiye kadar yükselir.Fakat bu guruplar ,üyelik bakımından hala kesinleşmiş ve mükemmelleşmiş değildir.Gurup giderek kendi hareket tarzını kurallarını geliştirir.Bu ,üyelerin hile yapmadan oynamalarını sağlamak ,gurubun giriştiği işde herkesin kendi payına düşeni yapmasına olanak hazırlamak şeklinde gerçekleşir.Yaşın artmasıyla birlikte ,hem çocuğun ilişkide bulunduğu gurubun büyüklüğünde,hem de gurup faaliyetlerinin süresinde bir artış vardır.Oyun gurubu zamanla çocuğun yaşamına hükmetmeye başlar.Ona birtakım kavramlar kazandırır.Bunlardan bir bölümü doğru,bir bölümü yanlıştır.Bir gruba ait olma,çocuğu sadece arkadaş ve eğlence sağlamakla kalmaz,aynı zamanda ona gurur ve statü duygusu da verir.Sonuç olarak çocuk,gurubuna karşı güçlü bir bağlılık duygusu beslemeye başlar.

Tek başına ele alındığında , kollektif oyun faaliyetinin ,çocuğu bencillikten kurtarması,işbirliğini geliştirmesi ve insanların birbirlerine gereksinmeleri olduğunu göstermesi bakımından önemi büyüktür.Çocuğun arkadaş gurubu,onun sosyal tavırlarını etkiler.Bu sosyal tavırlar,çocuğun genellikle diğer bireylere ve sosyal yaşama karşı tüm tutum ve davranışlarını içerir.Bir dereceye kadar ailede kazanılan bu tavırlar ,çocuğun arkadaş gurubuyla olan deneyimleri sonucu değişebilir.Genel bir kural ,okul öncesi dönemde aile içi deneyimler,okul döneminde de aile dışı deneyimler,kişilik oluşumu ve yapılanmasında büyük bir önem taşımaktadır.