30 Aralık 2009 Çarşamba

Mutlu Yıllarrrrrr


Şimdiden yeni yılınızı kutlarız...

Gelecek yılımızın geçmiş yılımızı aratmayacak güzellikte geçmesini diliyorum.

MUTLU YILLAR...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Hekese İyi Bayramlar


Kurban bayramını en içten dileklerimizle kutluyoruz.

Sağlıkla,sıhhatle,mutlulukla...


Türen Ailesi

16 Kasım 2009 Pazartesi

Peki Nedir Bu GDO

GDO NEDİR?

Yemek yaparken kullandığınız soya yağında fındık genleri olabileceğini hiç düşündünüz mü? Ya fındık alerjiniz varsa? Peki yediğiniz patateste tavuk geni varsa veya içtiğiniz inek sütünde büyüme hormonu olabileceğini düşündünüz mü? Bunların ne zararlar verebileceğini biliyor musunuz?


23 Ekim pazartesi günü Resmi Gazetede yayınlanan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Yönetmeliği nedeni ile duyarlı çevrelerde ortaya çıkan tepkiler, bizim de bu konuda bilgilendirme ve aydınlatma amaçlı bir köşe oluşturmamız için itici güç oldu.


GDO tam olarak nedir?

Genetik mühendisliği teknikleri ile genleri değiştirilmiş organizmalara GDO denir. www.bugday.org adlı sitedeki tanıma göreyse “Modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilmiş yeni bir genetik materyal kombinasyonuna sahip olan herhangi bir canlı organizma”. Genleri değiştirilmek istenen organizmanın genleri, bir başka organizma geni ile değiştirilerek veya eklenerek değişikliğe uğratılır ve yeni bir gen elde edilir. Bu amaçla aynı tür organizmanın geni kullanılabildiği gibi farklı türlerde organizmaların genleri de birbirine karıştırılıp eklenebilir. Örneğin soya fasulyesine fındık geni sokulabiliyor. (Buna transgenik işlem yani gen transferi deniyor) Bu organizmalarla yapılan gıdalara da genetiği değiştirilmiş gıdalar deniyor.


GDO’nun amacı ne ola ki?

İlk kez genetiği değiştirilmiş organizmalar ve bunların tohumları ile tarım yapmaya başlamakta amaç verimi attırmak ve açlığa çare olmak olarak ifade edildi. Sözde artan dünya nüfusuna gıda yetiştirmek ancak GDO ile mümkün olacaktı. Ancak zamanla esas amacın ülkelerin tarımlarını da kontrol etmek, gücü elde tutmak yani para ve iktidar olduğu anlaşılıyor.


GDO’lu gıdaları tüketiyor musunuz?

Avrupa Birliği ülkelerinin bir çoğunda yasaklanmış olan bu ürünleri, Türkiye'de insanlar farkında olmadan tüketiyor. Uzmanlar, şu anda raflarda yer alan en az 900 üründe, GDO’ların kullanıldığını söylerken, ODTÜ'de yapılan bir çalışma farklı illerden alınan 28 domatesten 22'sinin genetiğinin değiştirilmiş olduğunu gösteriyor.

Rakamlar, genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye'ye girdiğini ve marketlerdeki sayısız paketlenmiş üründe kullanıldığını ortaya koyuyor. Türkiye'ye 2003 yılında toplam 1.818.131 ton mısır ABD ve Arjantin’den girdi. Yine 2003 yılında toplam 813.635 ton soya ABD ve Arjantin’den girdi. Arjantin ve ABD'de yetiştirilen mısır ve soyanın %70'den fazlasının transgenik olduğu bilinen bir gerçek. Oysa, Türkiye'ye transgenik ürünlerin ve tohumlarının girmesi yasak. Ancak rakamsal gerçekler, Türkiye'ye GDO’lu ürünlerin üstelik devlet eliyle sokulduğunu ortaya çıkarıyor. Türkiye, ithal edilen herhangi bir ürünün genleriyle oynanıp oynanmadığını gümrükte analiz edecek laboratuvarlara sahip değil.

Soya ve mısırın kullanıldığı yerleri düşündüğümüzde herkesin GDO'lu ürünleri tükettiği aşikâr. Soya; soya yağı, sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı etli ürünler ve et suyu tabletlerinde, soya etli kıyma, soya unu, fındık, fıstık ezmesi, süt tozu, kozmetik sanayiinde, hayvan yemlerinde, mısır ise; mısırdan elde edilen nişasta bazlı tatlandırıcılarda, mısır yağında, bebek mamalarında, hazır çorbalarda ve yine hayvan yeminde kullanılıyor.


Oysa bakın ABD’den bir örnek:

Aventis CropScience tarafından Cry9C proteini bir mısır çeşidine aktarılarak, ismine StarLink denildi. Mısır çeşidi, ABD Çevre Koruma Kurumu (EPA) tarafından içerdiği bu protein nedeniyle “potansiyel alerji yapıcı” olarak gösterildi. EPA, StarLink’in sadece hayvan yeminde ve sanayide kullanılabileceği, insan tüketiminde kullanılamayacağı kuralını koydu. 2000 yılında ABD’de bağımsız bir laboratuvar tarafından yapılan analiz sonucu insan tüketimine yönelik olarak Kraft Foods firması tarafından üretilen “Taco Bell” isimli ürünün yüzde 1 oranında StarLink içerdiği saptandı. Ardından, Kraft Foods piyasadaki yaklaşık 3 milyon adet ürününü piyasadan toplayacağını açıkladı. StarLink’den dolayı ABD’de 300’den fazla markalı gıda ürünü süpermarketlerden ve restoranlardan toplandı.

Genetiği değiştirilmiş bitkiler, tarımdaki tüm teknolojik gelişmeler gibi, üretimi ve verimi artırma ve en çok da dünyada hızla artan açlığa çözüm olma tezi ile ortaya çıktı. Ancak, üretimi hızla artan, yaklaşık Türkiye yüzölçümü kadar bir alanda yetiştirilen transgenik bitkiler ne açlığa ne de gittikçe yoksullaşan, toprağından olan üreticiye çözüm oldu.

Biyologlar, çevreciler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve tarımla uğraşan ülkesini seven herkes neden GDO’larla yapılan tarımı reddediyor. Avrupa birliği ülkelerine giremeyen bu ürünler 2003’ten beri kanunlarda yasaklandığı halde marketlerde raflarda.


GDO’nun sakıncaları var mı?

Tarımda bağımsız olmamıza engel oluyor

GDOlarla yapılan tarımda, satın aldığınız tohumlar sadece bu sene ürün almanızı sağlıyor. Mesela bu ürünlerin (domates, biber veya başka bir şey) tohumu ile yeniden ekim yapamıyorsunuz.

* Çünkü genleri ile oynanan tohumlar ikinci kez ürün almaya engel oluyor.
* Çünkü genleri böyle programlanmış.
* Çünkü size bunları satan, bir kez daha tohum satacak ve daha çok para kazanacak.


Onlardan satın almazsanız da artık tozlaşma ile her yere yayılan genler o tarlada başka bir ürün almanıza uzun süre engel oluyor. Bu polenler ve bitki tozları, GDO kullanılmamış komşu tarlalardaki hasada da bulaşıyor, onları da GDO tohumları alınmazsa ürün vermez hale getiriyor; mahkûm ediyor.


Biyolojik çeşitliliği öldürüyor.

Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en fazla çeşit bitki örtüsüne sahip. 11.000 bitkiden 2.000’i sadece ülkemizde yetiyor, başka hiçbir yerde yok. GDO ile yapılan tarım alanlarındaki ürünler ve bitkilerden uçan polenler ve tohumlar yukarıda anlattığımız mekanizmalarla biyolojik çeşitliliği öldürüyor.


Burada 1-2 ana başlığı yazıp sözü www.beslenmebulteni.com ve diğer web sitelerinden aldığımız yazılarla 1.11.2009 tarihli gazetelerde çıkan makalelere bırakıyoruz.


Saygılarımızla

Bu yazı Dr Erdem Uzunoğlu web sayfasından alınmıştır...

Daha detaylı bilgi almak isteyenler için şuraya bir tık yapılması uygun görülür...

Çocuklarımız tehlike Altında


GDO (Gözü Dönmüş Organizmalar)

Yeni biyogüvenlik yasası ile genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretilmesine izin verilecek. Bakarsınız bu gıdalar bizlerin genlerini de değiştirir ve bundan sonra avucumuzun içinden kayıp giden tarıma, doğaya ve dünyaya sıkı sıkı sarılır, kıymetini daha iyi anlarız. Bakarsınız gözü dönmüş organizasyonların başındakiler kârı değil insanı önceleyen kararlara imza atmaya başlarlar.

Bakarsınız diyorum, çünkü biyoteknoloji ürünü GDO’ların etkilerinin henüz ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bilmemiz istenen bu organizmaların açlığa çözüm olacağı ve kimyasal girdi kullanımını azaltacağı. Yarım asır önceki yeşil devrimin de açlığı ortadan kaldıracağı söylenmişti, oysa yeşili devirmekle kaldı. Sorun teknoloji değil elbette, sorun teknolojinin hangi ellerde ne için kullanıldığıyla ilgili. Ne yazık ki bu teknolojiler bugüne kadar büyük tekeller tarafından büyük kârlar için kullanıldı.

Herhalde bu yasanın en büyük savunularından birisi, bugüne kadar farkında olmadan bizlere tükettirilen GDO’lu gıdaların bundan böyle kontrollü olarak üretileceği veya ülkeye giriş yapacağı savı olacak. Yetkililer “adı üstünde biyogüvenlik” diye açıklama yapacaklar. Arkasından bu gıdaların ne kadar sağlıklı olduğuyla ilgili, belki de üniversite onaylı, reklamlar izleyeceğiz. Sonra bir bakmışız genetiği değiştirilmiş gıdalar ve bu gıdaların tüketimi, bugün her köşe başında bulunan ve bir devlet büyüğümüzün oğlu tarafından ülkeye sokulan mısır taneleri kadar yaygınlaşmış. Peki bu kadar mı, tabiî ki değil. Zira sermaye biriktikçe kendine yeni oyun (kâr) alanları bulmak ister. Ondan sonra da sıra, şimdilik uygulama dışında tutulacağı söylenen bebek mamalarına gelecek tabi.

Sadece sebzenin meyvenin tadını kaçırmıyoruz, hayatın da tadı tuzu kalmıyor, tadımız kaçıyor yani anlayacağınız. Bu daha başlangıç, önümüzdeki on yıllarda, insan bilinci buna alıştırıldığında, sıra GDİ’lere yani Genetiği Değiştirilmiş İnsanlara gelecek. Sonra ver elini Cesur Yeni Dünya.

Hz. İbrahim’i atmak için büyük bir ateş yakmışlar. Bu esnada bir karınca su taşıyormuş. Yolda giderken karşılaştığı karıncalar nereye gittiğini sormuşlar. Karınca, “Hz. İbrahim’i atacakları ateşi söndürmek için su taşıyorum” demiş. Karıncalar gülmüşler, götürdüğü suyun ateşi söndürmeye yetmeyeceğini söylemişler. “ Olsun” demiş karınca “ben de biliyorum yetmeyeceğini, ama hiç olmazsa safım belli olsun”. Benimki de o misal, hiç olmazsa safım belli olsun, hiç olmazsa safınız belli olsun.
Ateşe su taşıyan karıncaların sayısının artması dileğiyle.
Fatih Özden, Ziraat Mühendisi

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ablasının canısııııı "O"


Bazen herşey kan bağı demek değildir.

Akrabanız,kardeşiniz olmasa bile çoook seversiniz işte anlatılamaz!!!

Nagehanı 2 yaşından beri tanıyorum.şimdi o 29 yaşında onu sevmekten hiç bir zaman vaz geçmedim!

O benim herşeyim ya bunu anlatamıyorum işte.............


Neyse canım kardeşim 7 kasımda evlendi.Ona hayatı boyunca mutluluk diliyorum.hiiiç yaşayamadıklarını doya doya yaşamasını istiyorum.çünkü onu çook seviyorum.hep mutlu ol emi....

Ablan
Tuba

27 Ekim 2009 Salı

Eyvah ya...........

son zamanlarda iyice pimpirikli oldum! zaten değilmişim gibi...

Malumunuz "yeni gündemimiz" "DOMUZ GRİBİ"

Kendimce tüm önlemlerimi alıyorum ama yinede ya olursa deyip kendimi yemiyor değilim de hani! anti-bakteriyel jelimi aldım.Anıla durumu anlattım.Okuldan gelince ilk işimiz el ağız yıkanıyor.üst baş makinaya atılıyor.ellerine jel sürüyorum vs vs.bakkaldan ekmek alıyorum.eyvahh bozuk para!hemen onları sirkeli suya koyuyorum.Tam bir paranoyaklaşma durumundayım anlayacağınız.Bir yandan da sakınan göze çöp batar deyip biraz tevekkel olayım diyorum ama nerdeeeee:(

maalesef yuvaya başladığından beri geçmeyen bir burun akıntımız var.bundan dolayı da grip aşımızı olamadık:( bugün tüm gün boyunca tabana kuvvet bakmadığım eczane kalmadı yok yok grip aşısı yok! haklılar tabii sezon bitti.neyseki eşimin ezzacı arkadaşı yardımıma yetişti.yarın akşam elimizde olacak.bu arada yarın anılı dr götüreceğim.şu burun akıntısı alerjik olabilir mi diye çünkü arada bir öksürük te oluyor sanki birşeye alerjisi var gibi.bakalım göreceğiz yarın durumumuz ne:)

Arkadaşlar ben biraz korkuyorum açıkçası! bu bayram kimsenin elini öpmemeyi düşünüyorum,uzun bir süre toka yapmak bile istemiyorum.hatta bir müddet anılı yuvaya göndermesem mi acaba diyorum.

Sizler ne düşünüyorsunuz.Özlem,neslihan,ebru ve diğer arkadaşlarım bu konu hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çoook sevinirim.

Umarım bu grip meselesi sadece gündemi değiştirmek için yayılsın.Ama nette gördüğüm bir haber pekte öyle gözükmüyor hepimize kolay gelsin...


Geçtiğimiz haftalarda Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın domuz gribi ile ilgili önlem alınmaz ve gerekli aşılar yapılmazsa ülkemizde 21 milyon kişinin hastalanacağını ve 5 binden fazla kişinin de buna bağlı olarak hayatını kaybedebileceğini açıklaması ülkenin gündemine oturdu.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Küçük Müzisyenler Açıldı....



Dostlarım,

Küçük Müzisyenler bloğu adından anlaşıldığı üzere "Küçük hanımefendiler ve Küçük beyfendiler" için yapıldı.Sizlere bu blog'da "müziğin" çocuklar üzerindeki olumlu etkisini anlatacağım.Hangi yaşa hangi enstrumanı icra etmek gibi önemli bilgilere ulaşacaksınız.Daha sonrasında şuan henüz yapım aşamasında olan web sayfamızda ise,yaşlarına ve motor gelişimlerine uygun enstrumanlarında siparişlerini verebileceksiniz...

Şimdiden iyi seyirler...

18 Ekim 2009 Pazar

Tiyatro Zamanı...




Geçtiğimiz hafta bizim afacan tiyotroya gitti.Bu ikinci gidişi:) İlk'i ailecek ikincisi ise okulca:)bakmayın böyle anlattığıma salya sümük gönderdim oğluşumu:( Anıl görmedi tabii ağladığımı yoksa gider miydi acaba? sanki askere gidiyorda nasıl ağladım bir bilseniz eee biraz da evhamlı olunca göz yaşlarım durmadı.

Her neyse, eskiden yani kendi ailemle tiyatroya yada opera-baleye gittiğimizde en güzel kıyafetlerimizi giyerdik! hem sanata hem sanatçıya verdiğimiz değerden ötürü.Bende o gün anılı daha bir başka giydirdim.eşortman yerine V yaka baklavalı bir kazak ve kot pantolon,istiyorum ki Anılda tüm bu incelikleri öğrensin ve klas bir salon adamı olsun aynı zamanda.Diğer başarılarının dışında ileride böyle de bir Beyfendi olsun istiyorum.

Biz Anneler ne çok şey istiyoruz değil mi? ben şöyle bir anne değilim amaaan canım sağlıklı olsunlar da deyip geçiştiriveren!!!

Sağlıklı oldukları müddetçe her şeyi sorgulayan analiz eden başarılı ve bir o kadar centilmen bir çocuk,adam olmasını arzu ediyorum.İnşşalah ta o günleri göreceğim...

5 Ekim 2009 Pazartesi

3 Yaş sendromu mu bu! Öyleyse İMDATTTTT


Başlıktanda anlaşılacağı gibi bu aralar feryatlardayım.:(

Anıl yemek yemez,Anıl uyumaz,Anıl söz dinlemez tam bir yaramaz oldu benim küçük kuzum.Beni delirecek valla bu aralar.gecenin bir körü Yan odandan gelen bir ses"Anneciğim bir aslan gördüm" haydi git yanına önce sarıl sonra anlat aslan ormanda yaşar sen kötü bir rüya görmüşsün ama bak annen de babamda yanında korkma demeler.sonra anılın ısrarları "yok annesi ben oyuncak aslanımdan korktum! hımımmmmm peki o zaman tüm peluş oyuncaklarını kaldıralım şimdilik.ama bak adı üstünde oyuncak bunlar değil mi anneciğim evet!
-şimdi korkuyormusun?
-Hayır
-peki, iyi geceler...
-aradan biraz zaman geçer
---------------------------
-Anneciğim!
-efendiiiimmmm!!!! artık sinirlenmeye başlıyorum tabiii biliyorum asıl derdini çünkü! yanımızda yatmak istiyor ama ben yılmayacağım!!!
-Anneciğim şimdide bir kaplan gördüm!!!
- Sabırla demin anlatıklarımı tekrar ediyorum.
-ama anıl yılmıyor! 4.kez anneciğim dediğinde artık ben yorgunluktan mahvolmuş bir şekilde yatağıma geri dönmek isterken anıl sesleniyor....çişim geldiiiiii yada süttttt ayyy çıldırıcam ama:)))))

şaka bir yana arkadaşlar benim afacanımın kimi geceler bize yaşattıkları bunlar.Yemek problemine gelince bizi tanıyan arkadaşlar şaşıracaklar çünkü anılın hiç bir zaman yemekle arası kötü olmamıştır.ama şu 1 haftadır meyvenin dışında ağzına bir şey sürmüyor hasta desem o da değil! ya dönemsel ya büyümenin vermiş olduğu bir durum.biraz meraktayım açıkçası.hayatında herhangi köklü bir değişiklikte yok! kafam bu aralar buna epey takıldı.Bir önerisi olan varmı acaba????


Onun dışında yuvada mutlu evde sürekli oyun istiyor.halbuki yuvadan yorgun geldiği halde.Bu aralar favori oyunumuz korsancılık bir ara resim yüklerim.ama yuvadaki son fotosunu koymak istedim.Ne kadar da mutlu............

13 Eylül 2009 Pazar

Bir Günümün Devamı.......


Okulda ne mi? yapıyorum.

Boyama yapıyorum,El işi dersi yapıyorum(makasla kesme),Şarkı söylüyorum,oyun oynuyorum,arkadaşlarımla eğleniyorum,tekerlemeler söylüyorum...

Asıl bu pazartesi normal ders programına geçecekmişiz okulların açılmasıyla beraber ama yinede eğlenerek,oyun oynayarak öğreneceğiz...

Sonra annem beni akşam 6'da okuldan alıyor.Her gün hiç usanmadan yolumuzun üstündeki su birikintilerine basıp annemle eğleniyoruz.Yada yine yolumuzun üstünde duran mantarlara çıkıp zıplıyorum.

Kocaaaa bir cadde geçiyoruz annemle!

Önce sola sonra sağa sonra tekar sola bakıyoruz ve geçiyoruz.aslında yol ayrılmış yol ama annem bana öğretmek adına her gün bunu tekrar ediyor.

Evimize geldiğimizde önce üstüm başım çıkartılıyor gerçi ben kendim kendim diye bağırsamda eninde sonunda annemin yardıma gerek kalmıyor değil hani.haydiii üst baş kirliye! kirli sepetime ben atıyorum ama:)

eğer annemim işi yok ise 2 saat kadar oynuyoruz.Saat 8.00'de yemek yiyip biraz daha oyun oynadıktan sonra annem bana "haydi anıl yatak vakti diyor" pijamalarımı giyiyorum,sütümü içiyorum,dişlerimi fırçalıyorum,tuvaletimi yapıyorum.

Annem bana kendi yazdığı "ayı bobi" masalını anlatıyor.veeee ben "küçük adam Anıl" uyuyorum:)))) herkese iyi geceler.............

Bir Günüm.....




Bİzim günümüz sabahın saat 9.00'da başlıyor.Önce kahvaltı ediyoruz,sonra annem beni giydiriyor,çantamı hazırlıyor ve ben okulumun yolunu tutuyorum.Annemle babam beni arabayla okuluma götürüyor.Ben gördüğünüz gibi artık çok alıştım okuluma ağlayarak değil tam tersine gülerek gidiyorum.Anneme mızmızlanarak "seni mavi koltukta bekleyeceğim" demek yerine "arkadaşlarımın bahçede mi? yoksa sınıftalar mı? sorusunu soruyorum.

Anneme öpücüklerimi yollayıp okulumun bahçesinden içeri giriyorum....

10 Eylül 2009 Perşembe

İstanbul Ağlıyor...Ben Ağlıyorum....




"SESİMİ DUYAN VARMI"!!!!!!!!

Bu cümleyi her duyduğumda tüylerim diken diken oluyor.99 depreminde sık sık duyduğumuz bir cümleydi bu hatta HAYKIRIŞTI.SESİMİ DUYAN VARMI?????????

Şimdi birilerinin ANKARA KÖŞKÜNDEN BİR ZAHMET KALKMASI VE ETRAFINA BAKMASI GEREKİYOR.ARTIK YETER AMAAAAAAAAA

İstanbulum medeniyetlerin beşiği güzel istanbulumun dün yaşadığı felaket hepimizin kanını dondurdu.

Birilerinin hırsları,rantları yüzünden kesilen ağaçların mı? yoksa zaman zaman bangır bangır bağıran ve ne yazık ki yabancı basının daha çok ağırlık verdiği KÜRESEL ISINMAMI? YOKSA hiç bir şeyi doğru dürüst yapamayan.hala daha alt yapıyı düzeltemeyen yetkililerin mi? suçu bu!!!!!!!!!!!

Bu ne rezilliktir böyle.yaşanılanlardan hiç bir ders çıkartmayan bir toplulukmuyuz biz.evet maalesef öyleyiz.99 depremlerini yaşadık biz.ve eli kulağında İSTANBUL DEPREMİ BEKLENİYOR.Biz ne yapıyoruz peki.Sevgili yetkililerimiz ne yapıyor peki.KOCA BİR HİÇÇÇÇÇÇÇÇÇÇÇÇÇ

Öyle bir duam varki! içler acısı... Ülkemin sahipsiz bırakılması yüzünden yaşadığım güvensizlik hat safhada.dolayısıyla dualarıma bile böyle yansıyor.

"Allahım diyorum; Deprem olacaksa da yaz ayında olsun! yoksa kış kıyamet çoluk çocuk hangi yere sığınırız"...

SİZ DÜŞÜNÜN ARTIK YAŞADIĞIMIZ REZALET TRAJEDESİNİ....


Ha bir de şu var en gıcık olduğum! Akşam haberlerinde TAYYİP BEYYY!!! çıkar televizyona "ULUSA SESLENİR"!!!!!!!! sanki dalga geçer gibi!!!!! sel'se ölenlere baş sağlığı diler.iki edebiyat patlatır.gene kandırır ona OY ATAN CAHİLLERİ...

TAYYİP EFENDİ BİZİM SÜSLÜ EDEBİYATLARA KARNIMIZ TOK.EVELALLAH ARTIK BİRAZ İCRAAT GÖRELİM!!!!!!!!!!!!!

6 Eylül 2009 Pazar

Müziğin sesi....




Çok geçmedi üstünden,miskin miskin oturuyordum salonda,hiç bir şey yapmadan.Anılla babası içeride uçurtma yapıyorlar,biraz sonra gidecekler yeşilköye uçuracaklar heyecanla yaptıları uçurtmayı...

Ben ise kararsızım! gitsem mi? evde olup biraz dinlensem mi? çokta mesut görünmüyorum suratım nedense asık.elle tutulur bir şeyde yok üstelik!

Neyse,aradan çok geçmedi çok güzel bir ses duydum.önce Televizyondan geldiğini sandım.ama yok çok yakından geliyordu sanki...

Tanıdık bir melodi "hatırla sevgili,o mesut geceyi,çamların altında verdiğin buseyi" ince naif bir ses uçuşan parmaklar...

Başımı uzattım önümdeki genç ağacın dalları arasından bakındım.Birdene göreyim Genç güzel bir kadın.Elinde eski ama heybetli bir akordiyon.öyle güzel çalıyor ki! Hemen anılı çağırdım!"Anneciğim koş bak ne güzel bir müzik" Pencereye koyduğum minik yastığın üzerine koydum hemen anılı,Başladık müziği dinlemeye...Bende eşlik ettim müzisyene...Çok geçmeden evimizin önüne kadar geldi müzisyen.hemen anılı kucağımdan indirip cüzdanımdan para çıkarttım.kadına verdim parayı.öyle güzel gülümsüyordu ki..

Miskin miskin oturan ben bir anda canlanı verdim.şahane bir melodi sayesinde...

Şimdi yüzümde kocaman bir gülümseme ile oğlumla eşimi seyrediyorum yeşilköyde...

ve kadını düşünüyorum.Bu sonbaharın ilk günlerinde bize mutluluk verdiği için.

İŞTE, bazen küçücük bir şey bile insanı mutlu etmeye yetiyor.

Bazen bir müzik,bazen çok sevdiğiniz bir film,bazen çocuğunuzun heyecanı,mutluluğu,Bazende eşinizin sıcak bir bakışı...

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Yuva meselesi mi? Oda ne?



Anılın Arkadaşları ikizler deniz ve yağız:)

Bu çocuk büyüdü diyorum ya çoğu zaman hakikaten öyle…

Anılın hayatındaki tüm dönüm noktalarını beraberce aştık. Emeklemesi, yürümesi, ek gıdalar, konuşması, tuvalet eğitimi derken, en büyük zannettiğim yuva meselesini de sabırla kararlılıkla hallettik.

Tatil dönüşü karar vermiştik anıl yuvaya ben işe başlayacaktım. Geçen ayın 6’sında start verdik. İlk zamanlar oldukça yıpratıcı oldu özelliklede benim için! Acaba ruhsal açıdan anıla zarar mı veriyorum, Psikolojisini bozuyor muyum? Yaşı küçük mü? Diye kendimi yedim bitirdim. İlk zamanlar o kadar çok ağladı ki ”anneciğim beni bırakma” diye düşünsenize çektiğim vicdan azabını! Sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi yaşadım o günleri gerek dr. yardımı gerekse yuvanın pedagog’u sürekli ağız birliği yapmışlar gibi gözlerimdeki ifadenin kararlı olması gerektiğinden bahsedip durdular. Eğer çocuk annenin gözünde en ufak Duygusallık görürse yapmadığını bırakmıyor. Biliyorsunuz hepsi inanılmaz akıllı ve afacan çocuklar.

İlk birkaç gün bende gittim anıla arkadaşları ile oyunlar oynadık bahçelerinde. Laf aramızda çocuklar beni o kadar çok sevdiler ki bir tanesi sen hep bizimle kal bile dedi çocuk işte ilk günler yarım günden bile daha az durduk daha sonrasında 1 saat daha sonraki günlerde 2–3 saat yanından ayrıldım. Ne zaman ki artık iyice anladı artık annesi onu bırakıp işe gidecek. Yapmadığını bırakmadı bize. Babasıyla birlikte çalıştığım için babasına bile ilk zamanlar öfke duydu.2 hafta öncesinde ağlamayı bıraktı. Bu seferde vicdan yapmaya başladı nasıl mı?

-“Annesi ben oyun oynamayacağım seni mavi koltukta bekleyeceğim” sabah sekizde uyanıyoruz, ne zaman kahvaltı bitiyor anlıyor ki yuvaya gideceğiz başlıyor papağan gibi bu cümleyi söylemeye…

Ta ki yuvanın kapısından içeri girinceye kadar…

Öğretmenini görünce yelkenleri suya iniyor.Hele bir de arkadaşlarını görünce öyle coşuyor ki tama bir mutluluk tablosu Öğretmenin kucağına atlayıp hoşça kal öpücüğümüzü de birbirimize verdikten sonra Anıl Efendi oynamaya anneside işin yolunu tutuyor…

Bu zor işi de böylelikle halletmenin gururunu ister istemez yaşıyorsunuz. Hele de öğretmenlerinden ne kadar güzel yetiştirmişsiniz sözünü de duyduğunuzda şimdiye kadar gösterdiğiniz emeklerin boşa çıkmadığını görmek ayrıca bir haz yaşatıyor insana. Bu arada Anıl da inanılmaz değişiklikler var hem kendine olan güveni arttı. Hem bir yere gittiğimizde parka ya da bir arkadaşımızı ziyaret ettiğimizde çocuklarla oynayabiliyor. Yuva bunun için önemli işte hem sosyalleşiyor hem kendine yetmeyi öğreniyor…

Biz mutluyuz darısı sizlerin başına…

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Sibelsi ile Cihangirde:)



Bu sabah epey geç kalktık:( sibelsiyle buluşacağımız halde.Sibelsinin adı aslında sibel anılın yengesi:) ama biz öyle yenge,görümce gibi sıfatları sevmediğimiz için ve anılda annesi,babası gibi herkesin isminin sonuna si eklediği için sibele sibelsi diyoruz:))) neyse önce cihangirde kahve 6 isimli şirin temiz çalışanları sıcacık olan,kahvaltısı mükemmel bir işletme tam kelimeyle harikaydı.güzelce kahvaltımızı ettikten sonra biraz cihangir parkına gittik.fakat tam öğle sıcağı olduğu için parkta vakit geçiremedik:(sibelsinin arkadaşı olan selda ablanın evine gittik.kavun ve zeytin adlarında iki kedisi var.onlarla tanıştım onları çok sevdim:)daha sonra amcam bizi aldığı gibi evlerine götürdü.sibelsi ve amcamla güzel vakit geççirdim.ilk kez pizza,ketçap ve mayonez tattım.ketçabı sevdim ama mayonez ve pizzadan pek hoşlanmadım:)

Bugün sevdiklerimle beraber olmanın keyfini çıkardım.benden şimdilik bu kadarrrr görüşmek üzere...

dip sos:)sibelsi annemle beni çoook güzel ağırladı tekrar teşekkürlerrrrrr

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Tahammülsüzlük:((

Son bir kaç aydır hemen hemen hiç bir şeye tahammül edemiyorum.Bazen en yakınımdakilere bile:(

Nedenini anlamış değilim açıkçası? Yılların vermiş olduğu yılgınlık mı? hafif bir depresif durum mu? bilemiyorum ama artık Riyakarlığa,çifte standartlara,hırslı insanlara,çok bildiğini zannedipte aslında birşey bilmeyenlere,trafiğe,dışarıya tükürenlere,çevreyi kirletenlere,sürü mantığyla yaşayanlara,hala olaylara kayıtsız kalmayı başaranlara,çocuklarını yetiştiremeyenlere,amann sendecilere,vurdumduymaz,tembel,pasaklı insanlara,bencil insanlara....

listem o kadar uzun ki! yazarken kendime bile tahammülüm yok!!!

hele birde sıcakların bastırmasıyla iyice çileden çıktı sinirlerim.bana bir tavsiyeniz varmı acaba?

DEPRESYONDAMIYIM!:((((((((

3 Temmuz 2009 Cuma


Tatil İyi Geldi:)


Biz tatilden döndük:) o kadar tatile gitmek istememize rağmen insan yinede evini düzenini özlüyor.en azından ben öyle düşünüyorum evim evim güzel evim :) :) :)

Tatilde Oğluşum herkesin göz bebeği oldu.Anıl aşağı Anıl yukarı:)

gelen geçen sevmek öpmek istese de benim ciddi oğluşum kimseye yüz vermedi.3 yaşında defne ve sena isimin de 2 tane kız arkadaşı oldu:) beraber dans ettiler havuzda oynadılar.Anıl çok mutlu oldu.babasını az gören oğluşum tatil boyunca babasına doydu.Eşim sağolsun bana bir şey bırakmadı anılla hep o ilgilendi bendeniz de güzellll bir tatil yapmış odum...

Bu arada mini discoda her gece dans eden oğlum harika bir tatil yaşadı ve yaşattı.Bizi hiiiççç üzmediği içi ona çoook teşekkür ediyorum...

14 Haziran 2009 Pazar

Size müthiş bir Haberim varrrrrrrr

Arkadaşlar,

Anıl 2 temmuz itibariyle yuvaya başlıyor:)Ümit Çocu evi

İlk 2 hafta yarım gün olarak başlayacak alıştırma sürecinde daha sonra babanemizin trabzonda olması sebebi ile tam güne geçiş yapmak durumnda kalacağız.evimize çok yakın olması ve 3 arkadaşımında memnun kalması üzerine giitim görüştüm.gayet sıcak samimi temiz bilinçli eğitmenleri de görünce içim epey rahatladı.

Ben temmuz ayından itibaren işe dönmek durumundayım.
Bize şans dileyin olur mu:)

gelişmeleri size sık sık yazacağım...

şimdilik bizden haberler bu kadar görüşmek üzere...

Bu haftasonu

 
Posted by Picasa


Bu hafta sonuda benden bir yaş büyük olan annemin taaa liseden arkadaşı olan alime teyzemin 3 yaşındaki kızının(Duru) doğumgününe katıldık.Bizşm doğumgünümlerimiz gibi olmasada güzel geçti.gerçi daha çok büyüklere toplantı gibi oldu ama olsun ben yinede arkadaşlarımla epey oynadım.Annemi tuvalet konusun hiç üzmedim.Tuvaletim geldiğimde hemen yanına koştum:)

Bu aralar sürekli geziyoruz sürekli arkadaşlarımla beraberim.annemde bu sayede biraz nefes alıyor.

Geçen Haftasonu

 
Posted by Picasa


Geçen hafta sonu özlem teyzemizin zekariyaköy'deki yeni evlerine gittik.İlk başlarda oğluşum katılmak istemedi arkadaşlarına biraz cool'uzda:)ama daha sonra oynadılar Allahtan.ama sanmayın ki öyle saatlerce falan,en çok ta azra ile oynadı.benim oğlum sonradan açılan bir çocuk sakin ve uyumlu olduğu için kendinden aktif çocuklardan biraz ürküyor açıkçası.sağ olsun ataberk fazla aktif özlemmmm seni bir kez daha takdir ediyorum arkadaşım iki çocukla süper ağırladın bizi.Teşekkürler canım...

Özlem teyze öyle marifetli ki habire yedik içtik valla ellerinize kollarınıza sağlık. Kesenize de bin bereket:)

Dolayısıyla azrada sakin bir çocuk olduğu için azra ile daha uyumlu. Gerçi son dakika bizim oğlan azrayı itti özür de dilemedi. Ama eve geldiğinde aynen şunları söyledi." azrayı ittim. azra üzüldü, bir daha yapma anıl sakın sakın" kendine kızıyor: güzel keyifli bir hafta sonu oldu bizim için.

Özlemle tuvalet konusunu konuştuk. Biraz cesaretlendim iyi ki de konuşmuşuz. Oradan ayrıldıktan sonra hemen e-bebek'e gittik. Mavi terliklerden ve alıştırma külotundan aldım. Ertesi günü sabah ilk işim külotu giydirmek oldu ama anıl bir türlü sevmedi. Bende yılmadım hemen normal külot giydirdim. Yaklaşık 4 gün sonra anıl tuvaleti geldiğinde kendi oturmaya başladı lazımlığına gündüz işini hallettik bir kaç gün sonra gece işini de halletmeyi düşünüyorum ama biraz kararsız kaldım. Her neyse ama onu da halledeceğiz.

Tekrar sağ ol özlem hem keyifli hem faydalı bir hafta sonu oldu...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Bayılıyorum ben bu çocuğaaa :)



Bilimsel anne ben bazen alışıla gelmiş şeylerden alıkoyamıyorum kendimi.ne mi? Nazar gibi mesela:) anılı severken bile ay nazarım değecek diye ödüm kopuyor:)

ama haksızmıyım! ne kadar tatlı oldu baksanıza ne kadar büyüdü.Kuzummmmmmmmmmm benim...

15 Mayıs 2009 Cuma

Tavşan Yapmaya ne dersiniz :)

Haydi becerikli anneler biz tavşanımızı yaptık.bu sitede daha bir çok şey var isteyenler şuraya bir tık yapabilirler.













12 Mayıs 2009 Salı

Boğaz manzaralı Anneler günü şenliği resimleri :)))


Çayır çimen geze geze yorgunluktan öldük o gün ama deydi doğrusu. Hava güzel bebek şahane etkinlikler desen harika eee daha ne olsun değil mi?

10 Mayıs 2009 Pazar

Mutluluk


Bir İnsan hayattan daha ne ister ki?

Şükürler olsun.Sağlıklıyız,Güzel bir Aileyiz...

Yazın kendini gösterdiği günde yeşilliklerin içinde ailecek anneler günümüzü kutladık.

Büyük bir mutlulukla...

Büyük bir keyifle...

Yeşilköyde...
Posted by Picasa

Anneler Günümüze;


Küçücük bir bakışın
Çözer beni kolayca
Kenetlenmiş parmaklar gibi
Sımsıkı kapanmış olsun

Yaprak yaprak açtırırsın
İlk yaz nasıl açtırırsa
İlk gülünü gizem dolu
Hünerli bir dokunuşla

Hiç kimsenin yağmurun bile
Böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin
Bir sesi var gözlerinin

"Yeni Türkü"nün yağmurun elleri şarkısı Oglumla benim şarkım
öyleki bana bu şarkı hep anılın o minik tombul ellerini
hatırlatıyor(sanki unutmuşum gibi)
oğlumun minicik kolları "anneciğim seni çok seviyorum"derken ki sıkı sarılışı bana en güzel anneler günü hediyesi olsa gerek:) yüzünde tatlı
gülümsemesiyle minicik elleriyle tuttuğu çiçekler kadar saf oğlum bana şimdiden muhteşem duygular tattırdı.Hepimiz bu gün ne mutluyuz değil mi?
hergünümüzün ve her anneler günümüzün mutlulukla geçmesi dileği ile,

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Büyümüşmüyüm?

Bennn çok mutlu bir çocuğummmm annemle babam beni çooook seviyorrrr

Uzuntuler sevinçler


ne kadar uzun zaman olmuş yine...

1 aydır sizlerden uzağım,geçtiğimiz zamanlarda yine oldukça yoğundum.keşke bu sefer ki yoğunluğum sadece anıl olsaydı... maalesef değil!

3 hafta önce babacığım kalp krizi geçirdi.kendisi yazlıkta tek başına olduğundan komşularımız bize haber verdi.nasıl gittiğimi anlatamam "Anıl var anılı nasıl bırakırım! geceleri uyanır beni ister ben süt vermezsem kıyametleri koparır annesi annesi diye" aldım karşıma oğluşumu durumu aynen anlattım."hasan dedesinin hasta olduğunu benim kaç gün süreceğini bilmediğim bir yolculağa çıktığımı onu uzun süre göremeyeceğini ama halasının babanesinin ve metin dedinin hep onunla birlikte olacağını,onu çok sevdiğimi herşeyi anlattım.bana büyüyen oğlum! "sen beni merak etme dedi" anlayan güzel gözleriyle... tekirdağ devlet hastanesinde 3 gün sürecek olan yoğun bakım zamanlarımız başlamıştı bile.Hani derler ya"şükür etmek için hastaneleri yada ceza evlerini dolaşın diye" ne kadar doğru bir söz...babacığım şimdilerde anlatıyorda yoğun bakıma gelen hastaları insan yatıp kalkıp haline yüzlerce defa şükür etmeli...

tekirdağ'da 3 gün kaldıktan sonra evimizin yakınında bulunan bir hastanede anjiyo oldu.allahtan sadece 1 damarı tıkalı çıktı.buna da şükür ettik.ama bir farkla! babam kendine hep bakardı.iyi ki de bakmış ne alkol ne sigara ne bohem yaşam.onu 76 yaşındada olsan böyle bir yaşam sürmediği için bir kez daha kurtardı.önce bypass dediler ama sonrasında stend'e karar verdi babam.o kadar çalışkandır ki bypass taki nekaat dönemi ona fazla uzun geldi...aradan 3 hafta geçti.şimdilerde oldukça iyi.normal yaşantısına geri döndü...

o günlerde kafama epeyce sorular takıldı! bu kadar kendine iyi bakan bir insanda olsanız bazı hastalıkların pençesinden kurtalamıyorsunuz.çünkü günümüzün en büyük hastalık nedeni STRES'le bir türlü başa çıkamıyoruz.

bendenize gelince evde bir hasta babam ve afacan bir çocuğum oluncada ne site,ne blog ne bir sosyallik hiç bir şey yapamaz hale geldim.olsun iyi olsunlarda bunada şükür demeyi çok iyi biliyorum artık...

bugün zincirlerimizi kırdık.Anılla beraber Bebek parkına gittik akıllıbebekten bir kaç arkadaşımızla birlikte.ne de olsa boğaz işte tüm berraklığıyla tüm güzelliğiyle kucak açtı bize baharın yeni nefesiyle...oldukça eğlendik anılla...

bakıyorumda şöyle bir anıla bebeklikten çooktann çıkmış.kocaman adam olmuş kıyafetleri kısalmış boy atmış birde bir şey söylüyor oldukça komik "kaydıraktan bir ters kayıyozz bir de düz ama endimize dikkat ediyozzz yoksa düşüyozzz" bugünkü resimleri ancak bir kaç gün sonra koyabilirim.

Not:Bu arada anılcık tek başına geceleri babanesinde kalabiliyor! sabah beni gördüğünde "annecğim seni çok özledim diyerek" boynuma sarılıyor.ben ne mi yapıyorum eriyorummm

bizden haberler şimdilik bu kadar bundan sonraki günlerde görüşmek üzere...

hoşçakalın...

7 Nisan 2009 Salı

Bursa Yolcusuyuz...

Biliyorum epey zamandır ihmal ettim bloğumuzu:( geçtiğimiz haftalar oldukça yoğundu.İlk önce nagiş teyzemizin nişanı vardı.eee kız bizim olunca ister istemez ablalara oldukça iş düşüyor.günlerce hazırlandık.mükemmel bir organizasyon yapmak için.Ben bu işlerin adamıyım.zaten şu kriz geçsin ya çocuklarımızla gidilen şahane bir yer açıcam."çocuk cafe" yada nişantaşında küçük bir ofisle organizasyon şirketi kurucam kısmet bakalım:)

neyse nişanımızı anlımızın akıyla hallettik.ardından babamız biraz rahatsızlandı.allahtan kötü bir şey çıkmadı 1 hafta sabahtan akşama kadar hastanelerdeydik.komple chek-up oldu diyebilirim.neyse onu da hallettik:)

daha sonrasında dedemiz fransadan döndü.1 hafta onunla vakit geçirdik.anıl çok özlemiş dedesini tabii dedeside:)

çarşamba günü de yani yarın:) bursaya gidiyoruz oğluşumla:) ilk kez anne-oğul yanlız başımıza istanbul dışına çıkacağız.oldukça heyecanlıyım.hem uzun zamandır görmediğim kuzenlerimle görüşeceğim için hemde anılla yolculuk yapacağım için.bize şans dileyin olur mu:) herşey yolunda gitsin.dönüşte bursa maceralaromozo anlatırız:)

kuzenimin 2 aylık bebeği var,ismi doruk! anıla bahsediyorum bir kaç gündür.resimleri gösteriyorum.bana diyor ki."bu doruk arkadaş değil:)" bebek doruk :) :)

arkadaşlar ne yalan söyleyeyim üşenmiyor değilim de hani:( anılın kendi küçük ama eşyası 2,5 bavul:) sadece 6 gün kalacağız ama evde ne var ne yok aldım.ya ben pimpirikli olduğumdan yada işin doğası bu bilemiyorum:) sütünden tutunda bezine kadar sanki kerbela ya gidiyoruz:) neyse bizden şimdilik bu kadar resimlerimizi ve maceralarımızı yükleriz 1 hafta sonra:)

oldukça yoğun olduğumuz için fotomuz yok ama eskilerden dedemizle olan bir fotoyla veda edelim:)...

Hoşçakalın...

25 Mart 2009 Çarşamba

Anılın yeni Arkadaşı :)

Anıla yeni bir arkadaş geldi.Sevimli mini minacık bir kaplumbağ:) uzun zamandır oğluma bir hayvan almak istiyordum.evimiz kedi ve köpeğe uygun olmadığı için(en azından ben öyle düşünüyorum hayvanın doğası gereği bahçede olması gerekiyor ) evimizde apartman dairesi olunca en iyisi ya bir balık yada kaplumbağ olması gerekiyordu.geçenlerde kayıp balık nemoyu seyrettik oradaki kaplumbağları anıl sevince biz de en yakın zamanda anıla söz verdik kaplumbağ alacağımıza:) dün sabah kalktım anıla süpriz yaptım babasıyla birlikte uyurlarken gittim.bu küçük kaplumbağ'ı aldım.uyandığındaki sevincini görmenizi isterdim.ona bakıyor sevdiğini söylüyor.ona dost olduklarını anlatıyor.bu sabah dedimki anılcığım kaplumbağa bir isim koyalım mı ne dersin? verdiği cevap şu ben ona isim buldum.nedir? dediğimde ismini "bebiş"koymuş.bu sabah kahvaltıyı hazırlıyoruz anne bebişin de yemini vereyim dedi.:) yalnız bir ara ağladı resimde gördüğünüz gibi niye ağlıyorsun oğlum dediğimde.bebiş benimle konuşmuyor dedi.bende ona hayvanlar konuşamaz dedim.şimdilik anladı bakalım ileriki günlerde neler olacak?

19 Mart 2009 Perşembe

Çalışan Anne

Bazen özlemiyor değilim de hani,tozunu zımpara kağıtlarıı peşmurde hallerimi.gecenin bir yarısında işten çıkıp Shaft Rock bar'a gidişlerimizi yada bazen Nardis'te jazz dinlemeyi özlemiyor değilim hani.

Anıl 3 yaşına gelsin yuvaya başlasın işe dönerim diyordum ama uzmanlar 0-6 yaş dönemi önemli diyor.bende 6 yaşına kadar ertelesem mi diyorum sonra vaz geçiyorum şimdi 35 yaşındayım 6 yıl sonra 41 yaşında olucam:) ne bünyem kaldırır herhalde çalışmayı ne ruhum...

Bakalım ne olacak? zaman bize ne süprizler hazırlayacak! göreceğiz....

13 Mart 2009 Cuma

hamur karakterlerimiz :)

biliyorsunuz en favori oyunumuz hamuuu... bugün köpek,salganoz,tırtıl,küçük marakastan penguen ve mantar yaptık...anılın sayesinde bu tür el becerilerim epey gelişti...önceden sadece çöp adam çizebilen ben oğlumun sayesinde kendimi aştım

11 Mart 2009 Çarşamba

Güzel Pastaamm


Pastamın tek resmini koymadan edemedim.hımım olsada yesek.Anıla akşam üstü resimleri gösteriyorum benden günde 2 defa iyi ki doğdunu açmamı istiyorda:) pastayı görünce tutturdu kek diye:) akşamın 7Sinde oğluşuma kek yaptım bende...

Son Eklenenler ;)


şu picasa programına bayılıyorum.kamera görüntülerinden resim karesi alma imkanı bile sunuyor bize:) bu fotolar oradan nagiş hem mum yakmaktan,hemde kamera çekmekten foto çekememiş neyse teknoloji ilerledide sıkıntı çekmiyoruz...

Biş doştuz :)

roketi uçurmaya çalışırken.... birde littel enishten da gördüğü roket sanıyor galiba:) iki de bir enşten enşten deyip duruyor:) :)
uzay aracıyla oynuyoruz halimizi görseniz.astronotların adı darby ve winy köpeğin adı baster,roket kalkıla geçtiğinde uzaylı dünyalılara el sallıyor:) dünyalılar uzaya iniyor.marsa:) ne için inmişler anıl diye sorduğumda-cevap geliyor hemen."yemek yemeğe gelmişler"astranotlar uzaylıya "biz dosttuz "diyor ve oyun oynamaya başlıyorlar:) anıl bu oyunu çok sevdi...

10 Mart 2009 Salı

Azra ve Doruk


Nagiş teyzemiz dorukla azranın bu pozunu kaçırmamış...öyle güzel çıkmışlar ki sanki pencereden bakıyorlar gibi.bende fotoyu yüklemeseydim ayıp olurdu bana:) o kadr güzeller ki;) zaten nagihan teyzemiş bayılmış azraya maşallah demekten ağznın kuruduğunu söylüyor.özlemciğim haberin olsun nagihan şimdiden azraya talip :) :)

9 Mart 2009 Pazartesi

Birgül Halamla...

efendim buda bizim çekirdek diğer ailemiz... babanem ve dedem babanem dedemden daha iyi oyun üretebiliyor.dedem de bu duruma oldukça fazla bozuluyor hatta büyük karede ki resimde dedemin kucağına gitmediğimden dedem şakacıktan bana küsmüş durumda:)
birgül halam ve eskiden adını bir türlü doğru söyleyemediğim fafer dediğim zafer eniştem.şimdi ne mi diyorum artık zafer diyebiliyorum:)